/* BURADAN */ /* BURAYA */

Sayfalar

29 Kasım 2010

Hangisi yararlı, Hangisi zararlı ?

Prof.Dr.Esat ORHON'dan

100.000 kere söylediklerimi yine tekrarlıyorum, bıktıysanız bu satırdan sonrasını okumayınız.

SPOR SAĞLIĞA ZARARLIDIR
1. Sizi kan ter içinde ve nefes nefese bırakan her türlü spor sağlığınıza zararlıdır.
2. Eklem, kas, kalp ve akciğerinizi zorlayan her türlü spor bu önermenin içindedir.
3. Travmatik sporları saymıyorum bile...

TEMPOLU YÜRÜYÜŞ SAĞLIĞA YARARLIDIR
1. Haftada 3 kez en az 45 dakika yapılan tempolu yürüyüş sağlığınıza yararlıdır.

Bu konuda sıkça sorulan sorular:

S: Tempolu yürüyüş nedir ?
C: Yanınızdakiyle sohbet edebileceğiniz maksimum hızdaki yürüyüştür. Tıknefes olacak kadar hızlı yürüyüş değildir, tıngır mıngır vitrin gezer gibi yürüyüş de değildir.

S: Ben bütü n gün zaten koşturuyorum, bu yetmez mi ?
C: Ne alakası var ? Tempolu yürüyüş demek, lastik ayakkabılarınızı ve eşofmanınızı giyip, sadece yürüyüş için ayrılmış zaman diliminde yapılan yürüyüş demektir. Sadece yürüyüşe ayrılan zaman, aynı zamanda kafanızı boşaltacak ve stresinizi giderecektir. En önemli yararlarından birisi de, "kendinize karşı görevinizi yapmış olmanın" huzuru da buna eklenecektir.

SİGARA
1. Sigara sağlığa zararlıdır.
2. Ancak, eğer dozunda içmesini biliyorsanız yarar sağlayabilir. Sigara içenlerin kalbini besleyen koroner damarlar daralmaya başlayacağından, erken yaşlarda kollateral by-pass damarları oluşur. Böylece kalp krizinden geberip gitme özgürlüğünüzü yine kullanmış olursunuz ancak bir farkla; Hayatında hiç sigara içmemiş birisi ilk kalp krizinden ölürken, dozunda sigara içmiş olanları kollateral damarlar hiç değilse ilk kalp krizinde ölüm riskinden kurtarabilir. Kurtarır demiyorum, kurtarabilir. Örnek mi ? "Halı sahada maç yapan 25 yaşındaki genç, kalp krizi geçirerek öldü". İşte bu cümle, hiç sigara içmemiş birisinin gazete üçüncü sayfasına geçecek ölüm haberidir.
3. Burada yazdıklarıma burun kıvıranlar, Sigara başlığı altındaki birinci maddeyi tekrar okuyacaklardır.

ALKOL VE KIRMIZI SEBZELER, MEYVELER
1. Alkolün küpüne düşmezseniz, dozunda bırakırsanız yararlı olabilir. Burada sadece kırmızı şarabı kastettiğimi iyi anlayın. Rakının sağlığa yararı henüz tespit edilmemiştir. Sanıldığının aksine, anti-depresan dahi değildir.
2. Yararlı olan tek alkol, günde tek bir kadeh kırmızı şarap olup, anti-oksidan ve kan sulandırıcıdır.
3. "Kırmızı" sağlığa yararlıdır.
4. Siyah üzüm, kara lahana, havuç, turp gibi kırmızı ve koyu renkli meyve ve sebzeler sağlığa yararlıdır. En yararlısı, kara lahanadır.

VİTAMİNLER VE ASPİRİN
1. A, B, C, D, E ve K vitaminleri alanlarla almayanlar arasında sadece takıntı farkı vardır. Önerenlerin ve reklamını yapanların firma bağlantılarını araştırınız. Alıp da kendinizi iyi hissediyorsanız en azından şunu bilin, zararlı bir şey yapmıyorsunuz, almaya devam edebilirsiniz, ama büyük bir yarar da beklemeyin.

ORTHOREXİA - SAĞLIKLI YEMEK YEME TAKINTISI
1. Sağlıklı yemek yeme takıntısı, yani ortoreksi zararlıdır.
2. Yediklerinin sağlıklı olduğuna hastalık derecesinde kafayı takanlar, her lokmada kalori sayanlar, bir gün önce aşırı yediği için takip eden günlerde kendine diyet eziyeti yapanlar, kendilerine pek bir yarar sağlamayacağı gibi, ruh kanseri adayı olurlar.
3. Tereyağlı döner yediği için kendini suçlu hissedip yanında diyet kola içenlere gülmeyiniz, kızmayınız, sadece üzülünüz. Onların ruhsal desteğe ihtiyaçları vardır.

MEDİKAL SPA VE PARAMEDİKAL BOMBARDIMAN
1. Reklamı ve tanıtımı yapılan her türlü para-medikal uygulama, pazarlayanlara yararlıdır. Size yararlı olup olmadığını kendiniz hesaplayın. Kırmızı ışık vererek yağları hareket ettiren, uzaktan bilmemne tutarak belinizi incelten ithal malı cihazların leasinglerini kim ödeyecek ? Tabii ki sizler.

Bu konuda sıkça sorulan sorular:

S: Para-medikal nedir ?
C: "Ben yaptım oldu" türü tüm uygulamalardır.

S: Kırmızı ışık vererek yağları hareket ettiren cihaza 14 seans girdim, ilk başta iyi geliyor gibiydi, ama sonuçta hiç faydası olmadı. Binlerce lira para kaptırdım, çok pişman oldum. Ama dergide okudum, şimdi yeşil ışık verenleri çıkmış, iyi olduğunu söylüyorlar, ne dersiniz ?
C: Sakın acele etmeyin, iki ay sonra mor ışık verenleri gelecek.

TIBBİ PERİODİK KONTROLLAR
1. Kesinlikle yararlıdır.
2. Ama takıntı haline getirmek kesinlikle zararlıdır.
3. Her erkek yılda bir prostat kanseri taraması için PSA kan testi ve büyük tuvaletinde gizli kan testi yaptırmalıdır.
4. Her kadın yılda bir vaginal smear aldırmalı ve meme ultrasonu yaptırmalıdır. 50 yaşından sonra her iki yılda b ir mammografi ve kemik erimesi taramasına girmelidir.
5. HDL, yani iyi kolesterolünü 65'ten yüksek tutabilenler, kalpten ve tansiyondan pek ölmezler. Ama her altı ayda bir kolesterol baktırmak için laboratuara koşanların trafik kazası geçirme riskleri daha yüksektir. Yani uyanık olun, ama takıntı haline getirmeyin.

SAĞLIKLI YAŞAMANIN ÖN KOŞULU NEDİR ?
1. Sağlıklı yaşamanın ön koşulu annenizi ve babanızı iyi seçmektir.

Bu konuda sıkça sorulan sorular:

S: Siz bizimle dalga mı geçiyorsunuz, annemizi babamızı nasıl seçelim yahu ?
C: İyi ya, ben de onu anlatmaya çalışıyorum zaten. Genetik mirasınızı seçemezsiniz. Onun için ikide bir "takıntı yapmayın" deyip duruyorum ya. Genetik mirasınız yaşamınızın % 60'ını düzenler. Sizin ayar çekebileceğiniz pay sadece yaşamınızın % 40'ıdır. Ama şu şartla; 30 yaşınıza hangi potansiyelle girdiyseniz, onun % 40'ını ayarlayabilirsiniz. 40 yaşına kadar günde bir paket sigara içtiyseniz, her gün rakının dibine vurduysanız, ondan sonra tövbe etseniz de yararı yok. Keyfinize bakın derim ben. Kanser teşhisi konduğu gün sigarayı bırakanlara gülmeyiniz, siz de öyle yapardınız.

2. Sağlıklı yaşamanın ikinci koşulu kemer takmaktır. 100 metre ilerideki bakkala dahi giderken kemer takmaktır. Arkada otururken bile kemer takmaktır.
3. Sağlıklı yaşamanın üçüncü koşulu, sürat yapmamaktır.
4. Tanrı sizi korur. Sürat yapanları ve kemer takmayanları korumaz. Trafik ölümleri önlenebilir ölümlerdir.

Yukarıda yazdıklarımla dalga geçmek, aleyhimde atıp tutmak, küçümsemek, çürütmeye çalışmak serbest olup, her bireyin dediklerimi dikkate almayarak geberip gitme özgürlüğü vardır.

18 Kasım 2010

KEMAL ATATÜRK

Yılmaz ÖZDİL 10.11.2010

Ekim 2007, İzmir.

Alsancak’ın en meşhur dövmecisi Köprüaltı’na gençten biri girer, kolunu sıyırır, dirseğine doğru Mustafa Kemal’in imzası vardır, bir bankada çalıştığını, bu dövme yüzünden işten atılmakla tehdit edildiğini anlatır, tırsmıştır, ekmek parası filan diye ağlar, “silin” der.

*

Hep söylerim, ekmek parası diye ağlayanın maaşını, tavuk gibi buğdayla ödeyeceksin!

*

Adeta bomba düşer dövmeci dükkânına... “Bu gördüğün eller Atatürk’ü yazar,
Atatürk’ü silmez” deyip, kapı dışarı ederler. Ve, internet sitelerinden alenen duyururlar:
“Ey ahali, madem öyle işte böyle, bugünden itibaren burada, Atatürk’ün imzası
bedava!”

*

İlk kim, nerede yazdırdı bilmiyorum ama, Atatürk imzasının furya haline gelmesinin
miladı, bu olaydır.

*

Bir ödlek geri adım attı...
On binlerce cesur öne çıktı.

*

Atatürk’e sövme modası...
Dövme modası yarattı.

*

Köprüaltı örnek oldu, İzmir’de yapılan Atatürk dövmesi, 50 bini aştı. Yetişemiyorlar, her
gün 30-40 kişi kazıyor vücuduna... Omuzuna, bileğine, iman tahtasına, kalbinin üstüne...
Doktor var, avukat var, öğrenci, dekan, ev kadınları var. İstanbul’da patladı... Ankara,
Antalya, Bursa, Trabzon, Muğla, Eskişehir dövmecileri artık neredeyse sadece bu imzayı
kazıyor. 29 Ekim’lerde, 10 Kasım’larda Mustafa Kemal için ücretsiz çalışan 200’ün
üstünde dövmeci var.

*

Dini gerekçelerle dövme yaptırmayan, otomobiline yapıştırıyor. Taksilerin camlarında...
Motosikletine, hatta, bebe arabasına yazdıranı görüyoruz. Atatürk imzalı küpe kulaklarda,
rozet yakalarda.

*

Ölümünün üzerinden taaa 72 sene geçtikten sonra, hiç tanışmadığı, hiç görmediği
insanların bedenine imzasını atan bir başka lider var mı dünyada?

*

Neymiş, işten atarlarmış...
Bizim işimiz Atatürk.

*

Memleketimin güzel kadınları, giydirin çocuklarınızı güzel güzel, doğum günüdür
bugün... Çünkü, her 10 Kasım, aslında 19 Mayıs’tır... Cumhuriyet dediğin, korkak
babalar tarafından kaybedilir, yürekli evlatları tarafından geri alınır.

Mustafa Kemal, ilelebet payidardır.

12 Kasım 2010

ATATÜRK ' ÜN YAVERİNDEN BİR ANI...


 


Gazi, çiftliğinde dolaşıp hava alırken oldukça yaşlı bir kadına rastladı.
Atatürk attan inerek bu ihtiyar kadının yanına sokuldu.
- Merhaba nine.
Kadın Ata'nın yüzüne bakarak hafif bir sesle;
- Merhaba dedi.
- Nereden gelip nereye gidiyorsun?
Kadın şöyle bir duralayıp;
- Neden sordun ki, dedi. Buraların saabisi misin? Yoksa bekçisi mi?
Paşa gülümsedi.
- Ne sahibiyim ne de bekçisiyim nine. Bu topraklar Türk milletinin malıdır.
Buranın bekçisi de Türk milletinin kendisidir. Şimdi nereden gelip nereye
gittiğini söyleyecek misin?
Kadın başını salladı.
- Tabii söyleyeceğim, ben Sincan'ın köylerindenim bey, otun güç bittiği, atın
geç yetişdiği, kavruk köylerinden birindeyim. Bizim muhtar bana bilet aldı trene
bindirdi, kodum Angara'ya geldim.
- Muhtar niçin Ankara'ya gönderdi seni?
- Gazi Paşamızı görmem için. Başını pek ağrıttım da... Benim iki oğlum gâ vur
harbinde şehit düştü. Memleketi gâvurdan gurtaran kişiyi bir kez görmeden
ölmeyim diye hep dua ettim durdum. Rüyalarıma girdi Gazi Paşa. Bende gün demeyip
mihtara anlatinca, o da bana bilet aliverip saldi Angaraya, giceleyin
geldimdi. Yolu neyi de bilemediğimden işte agsamdan belli böyle kendimi ordan
oraya vurup duruyom bey.
- Senin Gazi Paşa'dan başka bir isteğin var mı? Kadının birden yüzü sertleşti.
- Tövbe de bey, tövbe de! Daha ne isteyebilirim ki.. O bizim vatanımızı gurtardı.
Bizi düşmanın elinden gurtardı. Şehitlerimizin mezarlarını onlara çiğnetmedi
daha ne isteyebilirim ondan? Onun sayesinde şimdi istediğimiz gibi yaşiyoz.
Sunun bunun gâvur dölünün köpeği olmaktan onun sayesinde kurtulmadık mı?
Buralara bir defa yüzünü görmek, ona sağol paşam! Demek için düştüm. Onu
görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek. Sen efendi bir adama benziyon, bana bir
yardım ediver de Gazi Paşayı bulacağım yeri deyiver.
Atatürk'ün gözleri dolu dolu olmuştu, çok duy gulandığı her halinden belliydi.
Bana dönerek;
- Görüyorsun ya Gökçen, işte bu bizim insanimizdir... Benim köylüm, benim vefalı
Türk anamdır bu.
Attan indim. Yaşlı kadının elini tuttum anacığım dedim, sen gökte aradığını
yerde buldun, rüyalarını süsleyen, seni buralara kadar koşturan Gazi Pasa yani
Atatürk işte karsında duruyor.
Köylü kadın bu sözleri duyunca şaşkına döndü. Elindeki değneği yere fırlatıp
Atatürk'ün ellerine sarıldı. Görülecek bir manzaraydı bu. İkisi de ağlıyordu.
İki Türk insanı biri kurtarıcı, biri kurtarılan, ana oğul gibi sarmaş dolaş
ağlıyorlardı. Yaşlı kadın belki on defa öptü atanın ellerini. Ata da onun
ellerini öptü. Sonra heybesinden küçük bir paket çıkarttı. Daha doğrusu beze
sarılmış bir köy peyniri. Bunu Atatürk'e uzattı;
- Tek ineğimim sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa, bunu sana hediye
getirdim. Seversen gene yapıp getiririm.
Paşa hemen orada bezi açıp peyniri yedi. Çok beğendiğini söyledi. Sonra birlikte
köşke kad ar gittik. Oradakilere şu emri verdi;
-'Bu anamızı alın burada iki gün konuk edin.
( 'Ananı da al git' deyip, bir anlamda vatandaşa küfredenler var artık
zamanımızda )
Sonra köyüne götürün. Giderken de kendisine üç inek verin benim armağanım
olsun.'


 
Bu yazıyı okurken duygulanan veya ağlayanlar varsa, hala umut var demektir..
Ortada dolaşan saçma sapan elektronik postaları 10 kişiye yollamak yerine, bu
tür yazıları herkese yollarsak belki Atamızın değeri daha çok anlaşılır. Belki
bazıları da vatandaşla nasıl konuşulacağını daha iyi anlar...
Acaba kendisini 2 kilo şekere, 5 kilo kömüre satan, bugünkü Türk insanına mı
benziyor bu NİNEM..
Yada ülkeyi babalar gibi satan siyasilere benziyor mu, ATAM...
Ne dersiniz? ...

04 Kasım 2010

YOBAZIN AHLAKI


YOBAZIN AHLAKI
ÜMİT ZİLELİ

''Evleneceklerin tasarruf ehliyetine sahip olmaları gerekir. Bu da yedi yaşına ulaşıp iyiyle kötüyü ayırt etme gücünü elde etmekle gerçekleşir. Alt yaş sınırı kızlarda 9 erkeklerde 12'dir...'' 
Bu satırları okuduğumda karşı konulamaz bir tiksintiyle midemin bulandığını, utanç duygusuyla yüzümün alev alev yandığını hissettim... Beş yaşında bir kız babası olarak, bunu yazan ve dağıtan insanlar adına insanlığımdan utandım...
Daha ilkokul çağında bir kız çocuğuna ''''evlenebilir'''' fetvası veren zihniyetin egemenliğinde bu güzelim ülkenin hangi karanlıklara, hangi ilkelliklere, hangi sapıklıklara savrulabileceğini düşünüp dehşetle titredim...
İnsanlara güzelliği, doğruluğu, eşitliği ve kardeşliği anlatması gereken dinin yobaz ellerde nasıl bir sapkınlığa, ne tür bir faşizme, ne denli koyu bir ayrımcılığa yol açacağını görüp bu ülkenin insanları adına korktum...
Din bu olamaz... 
Kitabın adı: Delilleriyle Aile İlmihali. 
Bursa Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamdi Döndüren imzasını taşıyan 635 sayfalık kitapta, dokuz yaşında evlendirilecek kız çocukları dışında da tüylerinizi diken diken edecek her türlü ''bilgi'' mevcut!
İslam toplumunda medeni kanunla çelişen durumlarda şeriat hükümlerinin uygulanması gerektiği anlatılan kitapta neler mi var? 
Satırbaşlarıyla bakalım: 
Kadından ve ''gâvurdan'' şahit olmaz.
Şahitlerin iki erkek veya bir erkek iki kadın olması gerekir.
Şahitler Müslüman olmalıdır.
Akraba evliliği caiz. Akraba evliliği öne sürüldüğü gibi önemli zararlar meydana getirecek nitelikte olsaydı bunu İslam yasaklardı. 
Doğum kontrolü yasak. Gaye neslin sürdürülmesi olduğuna göre evli çiftler gebeliği önleyen yöntemlere başvurmamalıdırlar.
Kadını iz bırakmadan döv. Kadının yatakta yalnız bırakılması da bir yarar sağlamazsa o, bir çeşit disiplin ve eğitim amacıyla, bedeninde iz bırakmayacak şekilde dövülebilir.
Değnek cezası ve kölelik. Bekârların zinasında yüz, kadına zina iftirası atana seksen, içki içene seksen değnek cezası örnektir. Suçu işleyen köleyse cezalar yarı yarıya iner.
Nasıl, beğendiniz mi?!
Adının başında Prof. sıfatı taşıyan ve Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran'ın, ''Mensubumuz olmasından utanç duyuyoruz'' dediği bu zat, kaçıncı asırda yaşadığından habersiz olmalı ki içkiye bile seksen değnek ceza biçerken, suçu işleyenin ''köle'' olması durumunda cezanın yarı yarıya ineceği fetvasını da verebiliyor!
Zavallı ülkem...
Peki, bu kitap nerede dağıtılıyor? 
Tuzla Belediyesi'nin nikâh salonunda, şeker niyetine! Kapağında Tuzla Belediyesi'nin nal gibi logosunun bulunduğu kitap, yeni evlenen çiftlere hediye ediliyor! Diğer bir anlatımla, Türkiye Cumhuriyeti'nin mega kenti İstanbul'un en büyük ilçelerinden biri, devlet kesesinden buz gibi şeriat propagandası yapıyor! Haber, Radikal gazetesinde yayımlanıp büyük tepki çekince Tuzla Belediyesi ne yaptı dersiniz? Tabii ki her zaman yapılanı. Belediye basın danışmanı Sadettin Acar, yaptığı açıklamada aynen şöyle dedi:
Kitabın içeriğini bilmiyoruz. Şeriat kuralları öneren unsurlar yer alıyorsa hemen toplatırız. Bu unsurları bilip de bu kitabı dağıtmamız mümkün değil. Tuğla gibi kitabı her önüne gelene bedava dağıtan belediye, içeriğinden habersiz!
Tuzla Belediye Başkanı Mehmet Demirci bu açıklamanın ne kadar komik kaçacağını görmüş olmalı ki, iki gün sonra gerçek düşüncesini şu sözcüklerle anlattı:
Çok faydalı bir eser. Bu kitap, güncel evlilik problemlerine İslami kurallar ışığında açıklık getiriyor. Bu zihniyetin ne olduğunu iyice anlamak açısından altın değerinde bir açıklama... 

Bakın ve görün ey halkım, Türkiye nasıl bir karanlığa doğru koşar adım sürükleniyor, anlayın artık. 

Tehlike evinize, çocuğunuza dek uzandı!

Bir e-postadan alıntı

SAYFA KOPYALAMAYI ENGELLEME KODU