/* BURADAN */ /* BURAYA */

Sayfalar

17 Aralık 2010

AKLINIZDA BULUNSUN . . .

Size çarpan araç OLAY YERİNDEN KAÇMIŞ ve BELİRLENEMEMİŞ İSE veya çarpan aracın sigortası yoksa, bütün hastane masraflarını cebinizden yapmışsanız faturayı aşağıda bahsi gecen sigorta fonuna veriyorsunuz.
Sigorta Fonu size cebinizden ödediğiniz paranın tamamını ödüyor. Kaza ölümlü ise varislere para ödeniyor. (cenaze v.s. masrafları) Kaza geçiren sigortasız yurttaşların tedavisini, Garanti Sigorta Fonu Karşılıyor, ancak pek bilen yok.

BU PARA NASIL ALINACAK?

Kaza geçiren vatandaş hastane masraflarını faturalı olarak Türkiye Sigorta Reasürans Şirketleri Birliği'ne iletecek. Bunun için birliğe, 0-212-324-19- 50 0-212-324-19- 50 no' lu telefondan veya "http://www.tsrsb.org.tr/" adresinden ulaşılabilir.

Türkiye'nin her yerinden başvuru aynı şekilde yapılacak.
Bu fon yaptırdığımız Trafik ve Kasko sigortalarından kesilen %1-2 lik paylardan oluşturulumuştur.
Fonun bu günkü maddiyatı 110 milyon TL. seviyesindedir ve vatandaşlarımız tarafından bilinmemektedir.
Gerekli belgeler:

Dilekçe ekinde (banka hesap numaranızı da yazın)
1- Hastane faturası
2- İkametgâh senedi
3- Nüfus cüzdan örneği
4- Trafik zaptı
5- Noterde imza beyanı
Belgeleri inceleyen birlik, vatandaşın verdiği banka hesap numarasına parayı yatırıyor.

15 Aralık 2010

BİR RİCA

Mustafa Balbayin ricasini kabul edip bu mesaji butun dostlarima yolluyorum. Umarim bu rica sizler icin de gecerli olur.


Mustafa BALBAY'ın kaleminden.. ..
Sevgiyle kalin,
 
KORKTUNUZ !!
CUMHURİYETTEN korktunuz!.. .
Kurtuluş Savaşından korktunuz...
Kurtuluş Savaşını kazandıran Kuvayi Milliye ruhundan korktunuz...
Türk Bayrağından korktunuz...
İstiklal Marşından korktunuz...
Bandırma vapurundan korktunuz...
Samsundan korktunuz...
1919 dan korktunuz...
19 Mayıstan korktunuz...
Erzurum Kongresinden korktunuz...
Sivas Kongresinden korktunuz...
Kadın ve Erkeğin eşit olmasından korktunuz... Devrim şehidi Kubilaydan korktunuz...
Türkçe Kuran-ı Kerimden korktunuz...
GERÇEK İslamiyetten korktunuz...
İslam dinini öğrenmekten korktunuz... .
Gerçek İslamı anlamaktan korktunuz...
Türkçe ezandan korktunuz... .
Nutuk dan korktunuz...
Laik, çağdaş ve özgür TÜRK KADININDAN korktunuz...
Sormaktan korktunuz...
Sorgulamaktan korktunuz...
Hesap sormaktan korktunuz...
Hakkınızı aramaktan korktunuz...
GÖRMEKTEN korktunuz...
DUYMAKTAN korktunuz...
KONUŞMAKTAN korktunuz...
23 Nisandan korktunuz...
30 Ağustostan korktunuz...
29 Ekimden korktunuz...
Bağımsız ve şerefli TÜRK YARGISINDAN korktunuz...
ANAYASA MAHKEMESİNDEN korktunuz...
Yargıtaydan korktunuz...
Danıştaydan korktunuz...
Cumhuriyetçilikten korktunuz...
Milliyetçilikten korktunuz... .
ULUS devlet olmaktan korktunuz...
ÜNİTER devlet yapısından korktunuz...
Halkçılıktan korktunuz...
Devletçilikten korktunuz...
LAİKLİKTEN korktunuz...
İnkılapçılıktan korktunuz...
CUMHURİYET gazetesinden korktunuz...
MİLLİYETTEN,HÜRRİ YETTEN,SÖZCÜ DEN,AKŞAMDAN, KANAL D den,STAR TV den, ULUSAL KANAL dan, Kanal B den,Avrasya Televizyonundan( art) korktunuz...
Anıtkabirden korktunuz...
Gazilerden korktunuz...
Şehitlerden korktunuz...
Hukuk devletinden korktunuz...
İstiklal Madalyasından korktunuz...
NECİP HABLEMİTOĞLUNDAN korktunuz...
UĞUR MUMCUDAN korktunuz...
Ahmet Taner Kışlalıdan korktunuz...
Milli Egemenlikten korktunuz...
Tam bağımsızlıktan korktunuz...
Atatürkçü Düşünceden korktunuz...
Atatürkçü Düşünce Derneğinden korktunuz...
Türk Silahlı Kuvvetlerinden korktunuz...
10 KASIMDAN korktunuz...
Şerefli savcılardan korktunuz...
"Şu Çılgın Türkler"den korktunuz...
CHP den,DSP den,MHP den,Kamer Gençten korktunuz... 1 MAYISTAN korktunuz...
Hakkını arayan İŞÇİDEN korktunuz...
Hesap soran ÇİFTÇİDEN korktunuz...
Yılbaşı kutlamasından korktunuz...
1881 den korktunuz...
Zübeyde Hanımdan korktunuz...
Emin Çölaşan'dan korktunuz...
Bekir Coşkun'dan korktunuz...
Şehit çocuğunun gözyaşından,Gazimin kopan kolundan korktunuz...
Çağdaş ve dinamik TÜRK GENÇLERİNDEN korktunuz...
Alevilerden korktunuz...
Oktay EKŞİden,Yılmaz ÖZDİLden,Uğur Dündardan korktunuz... Hayrettin Karaca ve Muazzez İlmiye Çığdan korktunuz...
YARSAVdan,BAROlarda n korktunuz... Doğrulardan, gerçeklerden korktunuz...
Monşerlerden korktunuz... .
ÖZGÜR İRADEDEN korktunuz...
14 Nisandan korktunuz...
İLHAN Selçuktan korktunuz...
Engellilerden korktunuz...
CUMHURİYET mitinglerinde güneş altında saatlerce dim dik duran 80 yaşındaki analardan korktunuz...
Necati Doğrudan korktunuz...
Şapka ve Kıyafet Devriminden korktunuz...
"Atatürk Öldü Biliyor musun?" diye ağlayan minik kız çocuğundan korktunuz...
Atamın içtiği bir kadeh rakıdan korktunuz...
10.YIL MARŞINDAN korktunuz...
"Ne Mutlu Türküm Diyene" demekten korktunuz... Köy Enstitülerinden korktunuz...
Kemal Kılıçdaroğlundan, Murat Karayalçından korktunuz...
Harf Devriminden korktunuz... .
ULUS gazetesinden korktunuz...
ULUSALCI olmaktan korktunuz...
Mustafa MUTLUdan,Ceviz Kabuğundan,Arenadan, 32.günden korktunuz...
Ormanlardan, ağaçlardan, akarsulardan, meralardan korktunuz...
Mimar ve Mühendis odalarından korktunuz...
TÜSİAD dan korktunuz...
Atatürk Kültür Merkezinden korktunuz...
Şerefli gazetecilerden korktunuz...
Vatanın bölünmez bütünlüğünü dile getiren Paşalardan,hakkı nı arayan subay ve astsubaylardan korktunuz...
Hainleri karın tokluğuna kovalayan uzman çavuşlardan korktunuz...
Başı açık ve namuslu Cumhuriyet kızlarından korktunuz...
"Türkiye Laiktir Laik Kalacak" diye haykıran emeklilerden korktunuz...
Namazını,orucunu ve yardımını GİZLİ yapan Gerçek müslümanlardan korktunuz...
Kul hakkına saygı gösterenlerden korktunuz...
"ATATÜYK" diye gülümseyen 1,5 yaşındaki bebekten korktunuz...
ÇANAKKALE Savaşından korktunuz...
Bahriye Üçoktan korktunuz...
Mustafa Balbaydan,Ümit Zileliden,Sesli Gazeteden korktunuz...
Atatürk resimlerinden, rozetlerinden korktunuz... .
Karga kovalayan sarışın çocuktan korktunuz...
Birlik olup,küsmeden, yılmadan ve boşvermeden 30 dakikasını geleceğine verip SANDIĞA GİDECEK milyonlardan korktunuz...
Sabih KANADOĞLUNDAN, VURAL Savaştan,YEKTA Güngör Özdenden korktunuz... .
Tüm ihanetlerinizi yaşlı ve yorgun gözlerle izleyen dedelerimizden, ninelerimizden korktunuz...
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZERden korktunuz...
Tarafsız ve onurlu vatandaşlardan korktunuz...
Oyunu yani namusunu SATMAYAN yurttaşlardan korktunuz...
Rüşvet yemeden,adam kayırmadan evine EKMEK götüren namuslu memurlardan korktunuz...
Bölücü HOCAEFENDİLERİ N ellerini,eteklerini öpmeden sadece YÜCE ALLAHA kulluk eden milyonlardan korktunuz...
Gaziden korktunuz...
Gazi Mustafadan korktunuz...
Gazi Mustafa Kemalden korktunuz...
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRKten korktunuz...
KORKULARINIZDAN KORKTUNUZ!..
Ama ne acı ki daha fazla OY,daha fazla PARA,daha fazla İKTİDAR, daha fazla GÜÇ için YÜCE ALLAHI sömürmekten,kullanmak tan ve onun adına konuşmaktan KORKMADINIZ! .....Unutmayı n ki KORKUNUN ECELE FAYDASI YOK! bu yazıyı okuyan, arkadaşım,anam, babam,teyzem, kardeşim,dostum, büyüğüm,küçüğüm;LÜTFEN yaklaşan seçimler ve bundan sonraki TÜM SEÇİMLERDE sandığa git ve OYUNU KULLAN...Yağmur, çamur deme...Al eline bir şemsiye, giy botunu ve ailen ile birlikte koş sandığa...Sende biliyorsun en fazla 30 dakikanı alır.. 4-5 yılda bir yapılan seçimler için 30 dakika nedir ki?
Bundan önceki seçim sonuçlarını incelediğinde seninde farkedeceğin gibi HER SEÇİMDE 7-8 MİLYON VATANDAŞ oy kullanmıyor.. .Tekrar ediyorum 7-8 MİLYON Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı..Yani nerede ise TEK BAŞINA bir İKTİDAR daha...Belki sende dönem dönem bu milyonların içinde idin...UNUTMA ki sandığa atılmayan HER OY "KORKAKLARIN" hanesine gidiyor..Tepki için sandığa gitmiyorum ya da boş atacağım diye bir olay yok..Çünkü tüm bunlar KORKAKLARIN ekmeğine yağ sürüyor...Bu mesajı yazdım çünkü sana İHTİYACIM VAR...İster SAĞ parti,ister SOL parti ya da MERKEZ...görüşün her ne ise..Ama lütfen TÜM SEÇİMLERDE  SANDIĞA GİT...Rica ediyorum..KORKAKLAR bunu çok iyi biliyor...bir önceki seçimi hatırla...neden bazı kesimlerin TATİLE ya da MEMLEKETE gittiği Temmuz ayında oldu seçimler?..Çünkü o malum 7-8 milyonun rahatını bozmayacağını,sandığ a gitmeyeceğini biliyorlardı. ..ve haklıda çıktılar...işte aslında EN BÜYÜK DESTEKÇİLERİ biziz...ve tüm bunlar bizim SUÇUMUZ...
Basit ve küçük bir örnekle seninde tahmin ettiğin gerçeği dile getirmek isterim...Diyelim ki 100 kişi oy kullanacak.. Ve u 100 kişinin tamamının sandığa gittiğini varsayalım... sonuçlar açıklandı...A partisi: 30 oy (%30)...B partisi: 20 oy (%20)...olsun. .ancak bu 100 kişiden 20 kişinin sandığa gitmediğini varsayalım... .(Türkiyede her seçim olduğu gibi)...Yani seçmen sayısı 0 olsun...A ve B partisine yine aynı sayıda oy geldiğini varsayalım... bu sefer herşey aynı olduğu halde yeni seçim sonuçları şöyle oluyor; A partisi:( %37.5)...... B partisi: (%25)....yani fark giderek açılıyor...Milletvekil i seçimlerinde ise bu fark dahada acı bir boyuta geliyor...%10 barajının etkisi ve sandığa atlmayan ya da boş atılan oylar yüzünden 1 milletvekili çıkarabilen malum zihniyet AYNI OY SAYISI İLE 2-3 milletvekili çıkarıyor...sence bu adil mi?...
.Ankara Belediyesinde yaşanan skandallar malum..Tüm ülke izliyor..Ama şunuda unutma; Gökçeğin seçildiği dönemlerde yaklaşık 300 bin (300.000) kişi oy kullanmadı..Tahmin ettiğin gibi bu 300 bin seçmen oy kullansa idi Gökçek ve dolayısıyla skandallar olmayacaktı.. .Bu durum diğer iller içinde geçerli...Ve bu bir seçim başarısı olmadığı halde şenlik yapıp kutluyorlar. ..%10 Seçim barajı olduğu sürecede sandığa atılmayan her oy KORKAKLARA gidecek....Hal böyle iken gerçekten SANA İHTİYACIM VAR...
Bütün hayatımız boyunca Demokrasiye katkımız bütün seçimlerde bir kağıda bastığımız toplam yarım fincan mürekkep...hepsi bu işte...O tahta sandığa gitmek zorundayız... Eğer gitmezsek iş için, zamlar için,maaşlar için,özgürlük için,haklar için sesimizi çıkarmaya ya da meydanlara dökülmeye hakkımız bile yok...Çünkü oy kullanmayarak biz SİSTEMİN DIŞINDA  kalmis oluyoruz...Hal böyle olunca tüm yapılanlara ses çıkarmayada hakkımız olmaz....Unutma! demokrasilerde OY SENİN NAMUSUNDUR.. .Biliyorum, biraz uzun bir yazı oldu ama dedim ya SANA İHTİYACIM VAR....
Senden bir ricam daha olacak...Bu mesajı e-mail ile dostlarınada göndermeni isterim....Çünkü 1 OY bile ÇOK önemli...Belki senin fikrini değiştiremem ama son sözüm şudur; artık ağırlığını KOY! sevgi ve saygı ile arz ederim.

Mustafa Balbay'ın kaleminden. .
.
Mustafa Balbayin ricasini kabul edip bu mesaji butun dostlarima yolluyorum. Umarim bu rica sizler icin de gecerli olur.
 
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE-
İNADINA .-SONSUZA KADAR
Siz Potomyayı bilir misiniz?
Nereden bileceksiniz!

Karadeniz'in bu şirin kasabasını.. Ama Karadenizliler iyi bilir, Potomya'yı ve öyküsünü...
Biri var ki; O Potomya'yı herkesten daha iyi bilir, bilirdi:
Mustafa Kemal Atatürk.
Cumhuriyet'in ilk yılları...
Devrimler peşi sıra geliyor, şapka devrimi henüz uygulamaya konmuş...
Hilafetçiler durumdan rahatsız. Derken şeyh Sait doğuda hilafet kisvesi altında bilinen Kürt isyanını başlatıyor.
Vatan toprağının hiç bir köşesinden destek bulamazken, Potomya'da bir sivri zekalı halkı örgütleyip " hilafet isterük" diye şeyh Sait isyanına destek veriyor. Atatürk, önceleri bunları ciddiye almıyor. Ancak "Cumhuriyet istemezük,devrimleri tanımazük" diye sesleri yükselmeye başlayınca duruma el koymak mecburiyeti doğuyor. Donanmanın "Hamidiye" gemisini Potomya sahillerine gönderiyor. Hamidiye, Potomyayı kuru-sıkı bombalamaya başlayınca isyancı halk çil yavrusu gibi kaçışmaya başlıyor...
Hamidiye susmuyor... 
Taa ki, Potomyalılar sahilde saf tutarak Hamidiye gemisine secde edip hep bir ağızdan; "Atma Hamidiye atma... şapka da giyeceğum, vergi de vereceğum "diyene kadar!

Potomya neresidir, bilir misiniz?

Rize'nin şirin ilçesi... Bugünkü adıyla; Güneysu kazası. Güneysu neresidir bilir misiniz? Recep' in köyü...
Şimdi "Recep de kim?" diye sormayınız, lütfen...
          *****BİZİM RECEP YA****



CENK TURANİ
YÜZÜ NURANİ

Bir e-posta'dan alıntı

‎"Artık insanları tanımaya çalışmakla vakit kaybetmiyorum.
 Nasıl olsa onlar, zamanı gelince yaptıklarıyla kendilerini tanıtıyor."
                                                                                           P. Auster
 Peki 'Ey Türk Gençliği' Kim?..
15 Aralık 2010 Çarşamba
 

Belki de Atatürk "Ey Türk Gençliği..." derken Burhan Kuzu'yu kastetti...
Ya da Bülent Arınç, Beşir Atalay, vs...
Bunlara "Birinci vazifen..." demiş olabilir mi?..
Ki gençler gözükünce "Siz de nereden çıktınız?" diye kızdılar... •
O 1927'nin bir temmuz gecesi...
Atatürk çok heyecanlıydı o gece...
Herkesin masaya oturmasını istedi ve o günlerde yazıp bitirdiği 600 sayfalık Nutuk'un son sayfasını ilk kez orada bulunanlara okudu.
Şöyle başlıyordu o sayfa:
"Ey Türk Gençliği..."
Gençliğe Hitabesini, Nutuk'un sonuna koymuştu.
Profesör Dr. Afet İnan, o anı dolu gözlerle anlattı bizim kuşaklara:
"Gazi Gençliğe Hitabe'sini okuyup bitirdiğinde bir sessizlik çöktü... Herkesin boğazı düğümlenmişti... Kimse konuşamadı... Ve Mustafa Kemal iki damla gözyaşını bizden gizlemedi..." •
Atatürk'ü ağlatan o gece Dolmabahçe'de yaşandı...
Seslerini duyurmak isteyen gençliğin, coplarla dövülüp tekmelendiği, gözlerine biber gazlarının sıkıldığı, kızların saçlarından tutulup yerlerde sürüklendiği Dolmabahçe...
"Ey Türk Gençliğinin yazıldığı yer... •
Her şey bu kadar değişti mi?..
Sesini duyurmak isteyen gençliği "eşkıya", "terörist", "sabıkalı" olarak nitelendiren Dolmabahçe'nin yeni sakinlerine ve onların yalaka takımına sormamalı mı?..
Peki, Atatürk "Ey Türk Gençliği" diyerek kime seslendi:
"...Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler (.........) İşte bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen..."
Kime bu sesleniş?..
Ve altını iki damla gözyaşı ile imzalayarak...
                                                                                             BEKİR COŞKUN / CUMHURİYET

14 Aralık 2010

Üç inek yapmak..!

 
Üç tarafı denizlerle çevrili olmasına rağmen çipurayı 
çiftlikte yetiştirmeyi başaran Türkiye,
dünyanın en güzel meralarına sahipken, 
ineği de taaa Uruguay'dan getirmeyi başardı.
 
 
Yeterli ineğimiz yok çünkü.
Koyun sayımız iyi.
Öküz de getireceklerdi aslında.
Şöyle bi baktılar etrafa...
Eee, yeteri kadar var.
Var ama, hayvan başka şey...
Hayvancılık başka şey maalesef.
 
 
Bu Uruguay'dan ilk önce Lugano gelmişti bize. 
Bonservisi 6.5 milyon Euro'ydu, 
4 yılda ödenen para 14.5 milyon Euro...
Uruguay ineklerinin tanesi, 1.800 Euro... 
8 bin tane gelecek, onlar da 14.5 milyon Euro...
 
 
Hadi diyelim, inek yetiştiremiyoruz... 
Bi tane Lugano yetiştirip
Uruguay'a göndermeyi becerebilseydik, 
inekler bedavaya gelecekti yani...
 
 
O nedenle, Lugano'nun kaptanı olduğu 
Uruguay milli takımı Dünya Kupası'na katılıyor...
Biz ise Uruguay ineklerinden mangal yapıp, 
Kupa'yı televizyondan seyrediyoruz anca.
 
 
Top çevirmeyi bırakıp, kıyaslarsak...
 
 
Türkiye'nin nüfusu 72 milyon. Alt tarafı 10 milyon ineği var.
Uruguay alt tarafı 3.5 milyon kişi. 13 milyon ineği var.
 
 
Netice itibariyle özet? 
Mesele, üç çocuk yapmak değil Yeğennn!
 
 
Mesele, üç inek yapmak ....!!

10 Aralık 2010

BAĞIRIP ÇAĞIRAN....

Bir inek, bir beygir, bir eşek, dağılıp insanların ne yaptıklarını öğrenmeye ve beş yıl sonra buluşmaya karar verdiler.

Her biri başka yöne yola çıktılar.

Beş yıl sonra buluşma yerine önce inek ile beygir geldi.

İIkisi de perişan bir halde, zayıflamış, dişleri dökülmüş, kamburları çıkmış, adeta çökmüşlerdi.

Beygir sordu: 'Nedir bu halin inek?..'

İnek iç çekerek anlattı:

 'Bu insanlar merhametsiz. Beni durmadan birbirlerine sattılar. Alan sütümü sağdı.

Bir inek daha varmış, onu yanıma koyup çifte koştular, aç bıraktılar. Canımı zor kurtardım be kardeş...'

Sonra beygir anlattı:

'Benim de ağzıma bir demir parçası geçirdiler, ağzımı açamadım.

Üzerime bi ndiler. O indi öbürü bindi, o indi öbürü bindi...

Binmedikleri zamanlar zincire vurdular...

Belim çöküp de onları taşıyamaz bir hale geldiğimde arkama kocaman bir araba bağladılar,

bu sefer birçoğunu birden taşımaya başladım.

Ben onları taşıdıkça kırbaçladılar..

Canımı zor kurtardım yav inek kardeş...'

Ve uzaktan eşek gözüktü.

 Eşek; ıslık çala çala, taşlara tekme ata ata geldi.

Mutluydu.

Şişmanlamıştı, tüyleri parlıyordu, gözlerinin içi gülüyordu, üzerinde lacivert takımlar vardı.


İnek ile beygir, 'Nedir bu halin, neler oldu' diye merakla sordular, eşek anlattı:

'Bir memlekete vardım, birisi bağırdıkça insanlar onu alkışlıyordu.

Ben de yüksekçe bir yere çıkıp bağırdım.

Benim bağırmamı bilirsiniz, duyan benim yanıma koştu, duyan koştu.

Onlar geldikçe ben daha çok DİN-İMAN-TÜRBAN-falan-filan diye bağırdım...'

'Sonra?..'

'Sonra beni başkan seçtiler...'

'Yani sen başkan mı oldun ?..'

'Evet... Bir şey yapmama gerek kalmıyordu, ben bağırdıkça onlar;'

'Memleket seninle gurur duyuyor' diye alkışladılar.. Yiyecek birçok şey vardı.

Ben ise yedim ve bağırdım, yedim ve bağırdım...'

'Pekiii ... Senin eşek olduğunu anlamadılar mı?...'

Eşek yanıtladı: 'Yarısı anladı ama , DİĞER YARISINA ANLATAMADI !....

06 Aralık 2010

Gelecekte kimlik no'larımız ne işe yarayacak?


Operatör: Pizza xxx'i aradığınız için teşekkürler.
Müşteri: Merhaba, sipariş verebilir miyim..?
Operatör
: Evet... siz... Bay Mehmet Selami'siniz ve Kadıköy'deki evinizden arıyorsunuz. Ev numaranız 216-xxx 61 62, ofisiniz 216-xxx 70 80 ve mobil telefonunuz 
xxx 201 25 25... 
Müşteri
: Bütün numaralarımı nereden biliyorsunuz? 
Operatör : Sisteme bağlıyız efendim.
Müşteri: Bir bol sucuklu, pastırmalı, kıymalı pizza istiyorum... 
Operatör : Bu iyi bir fikir değil efendim!
Müşteri: Nasıl yani?
Operatör : Tıbbi kayıtlarınıza göre tansiyonunuz ve kolesterolünüz oldukça yüksek 
efendim.
Müşteri: Nasıl?... Peki ne almalıyım?
Operatör : Diyet Maydanoz-Brokoli Pizza'mızı deneyin. Seveceksiniz. 
Müşteri: Seveceğimden nasıl emin olabilirsiniz ki?
Operatör : Geçen hafta bir kitapçıdan 'Maydanozun Faydaları' ve 'Brokoli Yemekleri' kitaplarını almıştınız efendim.
Müşteri: Tamam; teslim oluyorum... Ondan bana 3 aile boyu gönderin lütfen. Ne kadar tutuyor?
Operatör : 6 kişilik aileniz için bu yeterli olacaktır efendim. Toplam 61 TL.
Müşteri: Kredi kartıyla ödeyebilir miyim?
Operatör : Maalesef nakit ödemeniz gerekecek efendim. Kredi kartınız limitini doldurmuş ve geçen yılın Kasımından beri bankanıza 3720,55 TL borçlusunuz. Buna aldığınız plazma tv taksitleri de dahil değil üstelik.... 
Müşteri: Sanırım adamınız buraya gelmeden önce yakındaki bir ATM'den nakit çekmem  gerekecek.
Operatör : Yapamazsınız efendim. Kayıtlarınıza göre bugünkü nakit çekme limitiniz olan 1000 YTL'yi doldurmuş durumdasınız.
Müşteri: Önem li değil, siz pizzaları gönderin. Adamınız gelene kadar parayı ayarlarım. Gelmesi ne kadar sürer?
Operatör : Yaklaşık 45 dakika efendim; ama bu kadar beklemek istemiyorsanız 34 ZVT 666 plakalı motosikletinizle gelip daha kısa sürede buradan kendiniz de alabilirsiniz. ..
Müşteri: Ne!
Operatör : Sistem kayıtlarına göre böyle plakalı bir scooter motosikletiniz var...
Müşteri: *'!^ *%^**%^I7*
Operatör : Sözlerinize dikkat etseniz iyi olur efendim. Unutmayın ki 15 Temmuz 1997'de bir polise hakaretten tutuklanmıştınız...
Müşteri: [Sessizlik.. ] 
Operatör : Başka bir isteğiniz var mı efendim?
Müşteri: Yok... Bu arada; reklâmınızdaki 3 şişe bedava kolayı da gönderiyor musunuz?
Operatör : Normal olarak gönderirdik efendim, ama kayıtlarınıza göre siz bir diyabetliksiniz, size Zero Cola gönderiyorum...

29 Kasım 2010

Hangisi yararlı, Hangisi zararlı ?

Prof.Dr.Esat ORHON'dan

100.000 kere söylediklerimi yine tekrarlıyorum, bıktıysanız bu satırdan sonrasını okumayınız.

SPOR SAĞLIĞA ZARARLIDIR
1. Sizi kan ter içinde ve nefes nefese bırakan her türlü spor sağlığınıza zararlıdır.
2. Eklem, kas, kalp ve akciğerinizi zorlayan her türlü spor bu önermenin içindedir.
3. Travmatik sporları saymıyorum bile...

TEMPOLU YÜRÜYÜŞ SAĞLIĞA YARARLIDIR
1. Haftada 3 kez en az 45 dakika yapılan tempolu yürüyüş sağlığınıza yararlıdır.

Bu konuda sıkça sorulan sorular:

S: Tempolu yürüyüş nedir ?
C: Yanınızdakiyle sohbet edebileceğiniz maksimum hızdaki yürüyüştür. Tıknefes olacak kadar hızlı yürüyüş değildir, tıngır mıngır vitrin gezer gibi yürüyüş de değildir.

S: Ben bütü n gün zaten koşturuyorum, bu yetmez mi ?
C: Ne alakası var ? Tempolu yürüyüş demek, lastik ayakkabılarınızı ve eşofmanınızı giyip, sadece yürüyüş için ayrılmış zaman diliminde yapılan yürüyüş demektir. Sadece yürüyüşe ayrılan zaman, aynı zamanda kafanızı boşaltacak ve stresinizi giderecektir. En önemli yararlarından birisi de, "kendinize karşı görevinizi yapmış olmanın" huzuru da buna eklenecektir.

SİGARA
1. Sigara sağlığa zararlıdır.
2. Ancak, eğer dozunda içmesini biliyorsanız yarar sağlayabilir. Sigara içenlerin kalbini besleyen koroner damarlar daralmaya başlayacağından, erken yaşlarda kollateral by-pass damarları oluşur. Böylece kalp krizinden geberip gitme özgürlüğünüzü yine kullanmış olursunuz ancak bir farkla; Hayatında hiç sigara içmemiş birisi ilk kalp krizinden ölürken, dozunda sigara içmiş olanları kollateral damarlar hiç değilse ilk kalp krizinde ölüm riskinden kurtarabilir. Kurtarır demiyorum, kurtarabilir. Örnek mi ? "Halı sahada maç yapan 25 yaşındaki genç, kalp krizi geçirerek öldü". İşte bu cümle, hiç sigara içmemiş birisinin gazete üçüncü sayfasına geçecek ölüm haberidir.
3. Burada yazdıklarıma burun kıvıranlar, Sigara başlığı altındaki birinci maddeyi tekrar okuyacaklardır.

ALKOL VE KIRMIZI SEBZELER, MEYVELER
1. Alkolün küpüne düşmezseniz, dozunda bırakırsanız yararlı olabilir. Burada sadece kırmızı şarabı kastettiğimi iyi anlayın. Rakının sağlığa yararı henüz tespit edilmemiştir. Sanıldığının aksine, anti-depresan dahi değildir.
2. Yararlı olan tek alkol, günde tek bir kadeh kırmızı şarap olup, anti-oksidan ve kan sulandırıcıdır.
3. "Kırmızı" sağlığa yararlıdır.
4. Siyah üzüm, kara lahana, havuç, turp gibi kırmızı ve koyu renkli meyve ve sebzeler sağlığa yararlıdır. En yararlısı, kara lahanadır.

VİTAMİNLER VE ASPİRİN
1. A, B, C, D, E ve K vitaminleri alanlarla almayanlar arasında sadece takıntı farkı vardır. Önerenlerin ve reklamını yapanların firma bağlantılarını araştırınız. Alıp da kendinizi iyi hissediyorsanız en azından şunu bilin, zararlı bir şey yapmıyorsunuz, almaya devam edebilirsiniz, ama büyük bir yarar da beklemeyin.

ORTHOREXİA - SAĞLIKLI YEMEK YEME TAKINTISI
1. Sağlıklı yemek yeme takıntısı, yani ortoreksi zararlıdır.
2. Yediklerinin sağlıklı olduğuna hastalık derecesinde kafayı takanlar, her lokmada kalori sayanlar, bir gün önce aşırı yediği için takip eden günlerde kendine diyet eziyeti yapanlar, kendilerine pek bir yarar sağlamayacağı gibi, ruh kanseri adayı olurlar.
3. Tereyağlı döner yediği için kendini suçlu hissedip yanında diyet kola içenlere gülmeyiniz, kızmayınız, sadece üzülünüz. Onların ruhsal desteğe ihtiyaçları vardır.

MEDİKAL SPA VE PARAMEDİKAL BOMBARDIMAN
1. Reklamı ve tanıtımı yapılan her türlü para-medikal uygulama, pazarlayanlara yararlıdır. Size yararlı olup olmadığını kendiniz hesaplayın. Kırmızı ışık vererek yağları hareket ettiren, uzaktan bilmemne tutarak belinizi incelten ithal malı cihazların leasinglerini kim ödeyecek ? Tabii ki sizler.

Bu konuda sıkça sorulan sorular:

S: Para-medikal nedir ?
C: "Ben yaptım oldu" türü tüm uygulamalardır.

S: Kırmızı ışık vererek yağları hareket ettiren cihaza 14 seans girdim, ilk başta iyi geliyor gibiydi, ama sonuçta hiç faydası olmadı. Binlerce lira para kaptırdım, çok pişman oldum. Ama dergide okudum, şimdi yeşil ışık verenleri çıkmış, iyi olduğunu söylüyorlar, ne dersiniz ?
C: Sakın acele etmeyin, iki ay sonra mor ışık verenleri gelecek.

TIBBİ PERİODİK KONTROLLAR
1. Kesinlikle yararlıdır.
2. Ama takıntı haline getirmek kesinlikle zararlıdır.
3. Her erkek yılda bir prostat kanseri taraması için PSA kan testi ve büyük tuvaletinde gizli kan testi yaptırmalıdır.
4. Her kadın yılda bir vaginal smear aldırmalı ve meme ultrasonu yaptırmalıdır. 50 yaşından sonra her iki yılda b ir mammografi ve kemik erimesi taramasına girmelidir.
5. HDL, yani iyi kolesterolünü 65'ten yüksek tutabilenler, kalpten ve tansiyondan pek ölmezler. Ama her altı ayda bir kolesterol baktırmak için laboratuara koşanların trafik kazası geçirme riskleri daha yüksektir. Yani uyanık olun, ama takıntı haline getirmeyin.

SAĞLIKLI YAŞAMANIN ÖN KOŞULU NEDİR ?
1. Sağlıklı yaşamanın ön koşulu annenizi ve babanızı iyi seçmektir.

Bu konuda sıkça sorulan sorular:

S: Siz bizimle dalga mı geçiyorsunuz, annemizi babamızı nasıl seçelim yahu ?
C: İyi ya, ben de onu anlatmaya çalışıyorum zaten. Genetik mirasınızı seçemezsiniz. Onun için ikide bir "takıntı yapmayın" deyip duruyorum ya. Genetik mirasınız yaşamınızın % 60'ını düzenler. Sizin ayar çekebileceğiniz pay sadece yaşamınızın % 40'ıdır. Ama şu şartla; 30 yaşınıza hangi potansiyelle girdiyseniz, onun % 40'ını ayarlayabilirsiniz. 40 yaşına kadar günde bir paket sigara içtiyseniz, her gün rakının dibine vurduysanız, ondan sonra tövbe etseniz de yararı yok. Keyfinize bakın derim ben. Kanser teşhisi konduğu gün sigarayı bırakanlara gülmeyiniz, siz de öyle yapardınız.

2. Sağlıklı yaşamanın ikinci koşulu kemer takmaktır. 100 metre ilerideki bakkala dahi giderken kemer takmaktır. Arkada otururken bile kemer takmaktır.
3. Sağlıklı yaşamanın üçüncü koşulu, sürat yapmamaktır.
4. Tanrı sizi korur. Sürat yapanları ve kemer takmayanları korumaz. Trafik ölümleri önlenebilir ölümlerdir.

Yukarıda yazdıklarımla dalga geçmek, aleyhimde atıp tutmak, küçümsemek, çürütmeye çalışmak serbest olup, her bireyin dediklerimi dikkate almayarak geberip gitme özgürlüğü vardır.

18 Kasım 2010

KEMAL ATATÜRK

Yılmaz ÖZDİL 10.11.2010

Ekim 2007, İzmir.

Alsancak’ın en meşhur dövmecisi Köprüaltı’na gençten biri girer, kolunu sıyırır, dirseğine doğru Mustafa Kemal’in imzası vardır, bir bankada çalıştığını, bu dövme yüzünden işten atılmakla tehdit edildiğini anlatır, tırsmıştır, ekmek parası filan diye ağlar, “silin” der.

*

Hep söylerim, ekmek parası diye ağlayanın maaşını, tavuk gibi buğdayla ödeyeceksin!

*

Adeta bomba düşer dövmeci dükkânına... “Bu gördüğün eller Atatürk’ü yazar,
Atatürk’ü silmez” deyip, kapı dışarı ederler. Ve, internet sitelerinden alenen duyururlar:
“Ey ahali, madem öyle işte böyle, bugünden itibaren burada, Atatürk’ün imzası
bedava!”

*

İlk kim, nerede yazdırdı bilmiyorum ama, Atatürk imzasının furya haline gelmesinin
miladı, bu olaydır.

*

Bir ödlek geri adım attı...
On binlerce cesur öne çıktı.

*

Atatürk’e sövme modası...
Dövme modası yarattı.

*

Köprüaltı örnek oldu, İzmir’de yapılan Atatürk dövmesi, 50 bini aştı. Yetişemiyorlar, her
gün 30-40 kişi kazıyor vücuduna... Omuzuna, bileğine, iman tahtasına, kalbinin üstüne...
Doktor var, avukat var, öğrenci, dekan, ev kadınları var. İstanbul’da patladı... Ankara,
Antalya, Bursa, Trabzon, Muğla, Eskişehir dövmecileri artık neredeyse sadece bu imzayı
kazıyor. 29 Ekim’lerde, 10 Kasım’larda Mustafa Kemal için ücretsiz çalışan 200’ün
üstünde dövmeci var.

*

Dini gerekçelerle dövme yaptırmayan, otomobiline yapıştırıyor. Taksilerin camlarında...
Motosikletine, hatta, bebe arabasına yazdıranı görüyoruz. Atatürk imzalı küpe kulaklarda,
rozet yakalarda.

*

Ölümünün üzerinden taaa 72 sene geçtikten sonra, hiç tanışmadığı, hiç görmediği
insanların bedenine imzasını atan bir başka lider var mı dünyada?

*

Neymiş, işten atarlarmış...
Bizim işimiz Atatürk.

*

Memleketimin güzel kadınları, giydirin çocuklarınızı güzel güzel, doğum günüdür
bugün... Çünkü, her 10 Kasım, aslında 19 Mayıs’tır... Cumhuriyet dediğin, korkak
babalar tarafından kaybedilir, yürekli evlatları tarafından geri alınır.

Mustafa Kemal, ilelebet payidardır.

12 Kasım 2010

ATATÜRK ' ÜN YAVERİNDEN BİR ANI...


 


Gazi, çiftliğinde dolaşıp hava alırken oldukça yaşlı bir kadına rastladı.
Atatürk attan inerek bu ihtiyar kadının yanına sokuldu.
- Merhaba nine.
Kadın Ata'nın yüzüne bakarak hafif bir sesle;
- Merhaba dedi.
- Nereden gelip nereye gidiyorsun?
Kadın şöyle bir duralayıp;
- Neden sordun ki, dedi. Buraların saabisi misin? Yoksa bekçisi mi?
Paşa gülümsedi.
- Ne sahibiyim ne de bekçisiyim nine. Bu topraklar Türk milletinin malıdır.
Buranın bekçisi de Türk milletinin kendisidir. Şimdi nereden gelip nereye
gittiğini söyleyecek misin?
Kadın başını salladı.
- Tabii söyleyeceğim, ben Sincan'ın köylerindenim bey, otun güç bittiği, atın
geç yetişdiği, kavruk köylerinden birindeyim. Bizim muhtar bana bilet aldı trene
bindirdi, kodum Angara'ya geldim.
- Muhtar niçin Ankara'ya gönderdi seni?
- Gazi Paşamızı görmem için. Başını pek ağrıttım da... Benim iki oğlum gâ vur
harbinde şehit düştü. Memleketi gâvurdan gurtaran kişiyi bir kez görmeden
ölmeyim diye hep dua ettim durdum. Rüyalarıma girdi Gazi Paşa. Bende gün demeyip
mihtara anlatinca, o da bana bilet aliverip saldi Angaraya, giceleyin
geldimdi. Yolu neyi de bilemediğimden işte agsamdan belli böyle kendimi ordan
oraya vurup duruyom bey.
- Senin Gazi Paşa'dan başka bir isteğin var mı? Kadının birden yüzü sertleşti.
- Tövbe de bey, tövbe de! Daha ne isteyebilirim ki.. O bizim vatanımızı gurtardı.
Bizi düşmanın elinden gurtardı. Şehitlerimizin mezarlarını onlara çiğnetmedi
daha ne isteyebilirim ondan? Onun sayesinde şimdi istediğimiz gibi yaşiyoz.
Sunun bunun gâvur dölünün köpeği olmaktan onun sayesinde kurtulmadık mı?
Buralara bir defa yüzünü görmek, ona sağol paşam! Demek için düştüm. Onu
görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek. Sen efendi bir adama benziyon, bana bir
yardım ediver de Gazi Paşayı bulacağım yeri deyiver.
Atatürk'ün gözleri dolu dolu olmuştu, çok duy gulandığı her halinden belliydi.
Bana dönerek;
- Görüyorsun ya Gökçen, işte bu bizim insanimizdir... Benim köylüm, benim vefalı
Türk anamdır bu.
Attan indim. Yaşlı kadının elini tuttum anacığım dedim, sen gökte aradığını
yerde buldun, rüyalarını süsleyen, seni buralara kadar koşturan Gazi Pasa yani
Atatürk işte karsında duruyor.
Köylü kadın bu sözleri duyunca şaşkına döndü. Elindeki değneği yere fırlatıp
Atatürk'ün ellerine sarıldı. Görülecek bir manzaraydı bu. İkisi de ağlıyordu.
İki Türk insanı biri kurtarıcı, biri kurtarılan, ana oğul gibi sarmaş dolaş
ağlıyorlardı. Yaşlı kadın belki on defa öptü atanın ellerini. Ata da onun
ellerini öptü. Sonra heybesinden küçük bir paket çıkarttı. Daha doğrusu beze
sarılmış bir köy peyniri. Bunu Atatürk'e uzattı;
- Tek ineğimim sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa, bunu sana hediye
getirdim. Seversen gene yapıp getiririm.
Paşa hemen orada bezi açıp peyniri yedi. Çok beğendiğini söyledi. Sonra birlikte
köşke kad ar gittik. Oradakilere şu emri verdi;
-'Bu anamızı alın burada iki gün konuk edin.
( 'Ananı da al git' deyip, bir anlamda vatandaşa küfredenler var artık
zamanımızda )
Sonra köyüne götürün. Giderken de kendisine üç inek verin benim armağanım
olsun.'


 
Bu yazıyı okurken duygulanan veya ağlayanlar varsa, hala umut var demektir..
Ortada dolaşan saçma sapan elektronik postaları 10 kişiye yollamak yerine, bu
tür yazıları herkese yollarsak belki Atamızın değeri daha çok anlaşılır. Belki
bazıları da vatandaşla nasıl konuşulacağını daha iyi anlar...
Acaba kendisini 2 kilo şekere, 5 kilo kömüre satan, bugünkü Türk insanına mı
benziyor bu NİNEM..
Yada ülkeyi babalar gibi satan siyasilere benziyor mu, ATAM...
Ne dersiniz? ...

04 Kasım 2010

YOBAZIN AHLAKI


YOBAZIN AHLAKI
ÜMİT ZİLELİ

''Evleneceklerin tasarruf ehliyetine sahip olmaları gerekir. Bu da yedi yaşına ulaşıp iyiyle kötüyü ayırt etme gücünü elde etmekle gerçekleşir. Alt yaş sınırı kızlarda 9 erkeklerde 12'dir...'' 
Bu satırları okuduğumda karşı konulamaz bir tiksintiyle midemin bulandığını, utanç duygusuyla yüzümün alev alev yandığını hissettim... Beş yaşında bir kız babası olarak, bunu yazan ve dağıtan insanlar adına insanlığımdan utandım...
Daha ilkokul çağında bir kız çocuğuna ''''evlenebilir'''' fetvası veren zihniyetin egemenliğinde bu güzelim ülkenin hangi karanlıklara, hangi ilkelliklere, hangi sapıklıklara savrulabileceğini düşünüp dehşetle titredim...
İnsanlara güzelliği, doğruluğu, eşitliği ve kardeşliği anlatması gereken dinin yobaz ellerde nasıl bir sapkınlığa, ne tür bir faşizme, ne denli koyu bir ayrımcılığa yol açacağını görüp bu ülkenin insanları adına korktum...
Din bu olamaz... 
Kitabın adı: Delilleriyle Aile İlmihali. 
Bursa Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamdi Döndüren imzasını taşıyan 635 sayfalık kitapta, dokuz yaşında evlendirilecek kız çocukları dışında da tüylerinizi diken diken edecek her türlü ''bilgi'' mevcut!
İslam toplumunda medeni kanunla çelişen durumlarda şeriat hükümlerinin uygulanması gerektiği anlatılan kitapta neler mi var? 
Satırbaşlarıyla bakalım: 
Kadından ve ''gâvurdan'' şahit olmaz.
Şahitlerin iki erkek veya bir erkek iki kadın olması gerekir.
Şahitler Müslüman olmalıdır.
Akraba evliliği caiz. Akraba evliliği öne sürüldüğü gibi önemli zararlar meydana getirecek nitelikte olsaydı bunu İslam yasaklardı. 
Doğum kontrolü yasak. Gaye neslin sürdürülmesi olduğuna göre evli çiftler gebeliği önleyen yöntemlere başvurmamalıdırlar.
Kadını iz bırakmadan döv. Kadının yatakta yalnız bırakılması da bir yarar sağlamazsa o, bir çeşit disiplin ve eğitim amacıyla, bedeninde iz bırakmayacak şekilde dövülebilir.
Değnek cezası ve kölelik. Bekârların zinasında yüz, kadına zina iftirası atana seksen, içki içene seksen değnek cezası örnektir. Suçu işleyen köleyse cezalar yarı yarıya iner.
Nasıl, beğendiniz mi?!
Adının başında Prof. sıfatı taşıyan ve Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran'ın, ''Mensubumuz olmasından utanç duyuyoruz'' dediği bu zat, kaçıncı asırda yaşadığından habersiz olmalı ki içkiye bile seksen değnek ceza biçerken, suçu işleyenin ''köle'' olması durumunda cezanın yarı yarıya ineceği fetvasını da verebiliyor!
Zavallı ülkem...
Peki, bu kitap nerede dağıtılıyor? 
Tuzla Belediyesi'nin nikâh salonunda, şeker niyetine! Kapağında Tuzla Belediyesi'nin nal gibi logosunun bulunduğu kitap, yeni evlenen çiftlere hediye ediliyor! Diğer bir anlatımla, Türkiye Cumhuriyeti'nin mega kenti İstanbul'un en büyük ilçelerinden biri, devlet kesesinden buz gibi şeriat propagandası yapıyor! Haber, Radikal gazetesinde yayımlanıp büyük tepki çekince Tuzla Belediyesi ne yaptı dersiniz? Tabii ki her zaman yapılanı. Belediye basın danışmanı Sadettin Acar, yaptığı açıklamada aynen şöyle dedi:
Kitabın içeriğini bilmiyoruz. Şeriat kuralları öneren unsurlar yer alıyorsa hemen toplatırız. Bu unsurları bilip de bu kitabı dağıtmamız mümkün değil. Tuğla gibi kitabı her önüne gelene bedava dağıtan belediye, içeriğinden habersiz!
Tuzla Belediye Başkanı Mehmet Demirci bu açıklamanın ne kadar komik kaçacağını görmüş olmalı ki, iki gün sonra gerçek düşüncesini şu sözcüklerle anlattı:
Çok faydalı bir eser. Bu kitap, güncel evlilik problemlerine İslami kurallar ışığında açıklık getiriyor. Bu zihniyetin ne olduğunu iyice anlamak açısından altın değerinde bir açıklama... 

Bakın ve görün ey halkım, Türkiye nasıl bir karanlığa doğru koşar adım sürükleniyor, anlayın artık. 

Tehlike evinize, çocuğunuza dek uzandı!

Bir e-postadan alıntı

SAYFA KOPYALAMAYI ENGELLEME KODU

27 Ekim 2010

19 Ekim 2010

METNİ ORTALAYAN KOD

<blockquote style="border: none; margin: 0 0 0 110px; padding: 0px;"&gt
Bu araya yazılan metin soldan 110 pixel içeride yazılır,siz isterseniz artırabilir veya azaltabilirsiniz.
</blockquote>

KODU BURADAN KOPYALAYIN


HTML kod sayfasına yapıştırın, sonra da METNİ BURAYA EKLE  yazan kısmı işaretleyip(seçip) metni
yapıştırın ve sayfayı saklayın.
Görünüm şöyle olacaktır.

 BAŞBAKAN HAMAMDA

Günlerden bir gün
Hamama gideceği tuttu,
Başbakan hazretlerinin.

Bir yanında birinci veziri
Bir yanında ikinci veziri
Bir yanında üçüncü veziri.

Sonra efendime söyleyeyim
Peşkircibaşı,
Nalıncıbaşı
Sabuncubaşı.


13 Ekim 2010

BAŞBAKAN HAMAMDA

Günlerden bir gün
Hamama gideceği tuttu,
Başbakan hazretlerinin.

Bir yanında birinci veziri
Bir yanında ikinci veziri
Bir yanında üçüncü veziri.

Sonra efendime söyleyeyim
Peşkircibaşı,
Nalıncıbaşı
Sabuncubaşı.

Velhasıl tam dört yüz kişilik kafile 
Peştamal takıp girdiler hamama
Geçtiler kurnaların başına
Üçer beşer.

Başbakan deseniz
Kuruldu göbek taşına
Yan gelip yattı.

Memleketin en ünlü tellakları
Sardılar dört yanını
Kimi elini kaptı, kimi bacağını
Bir keseleme sürtme faslı başladı.

Tam on iki saat
On iki ünlü tellak
İncitmeden keselediler
Hazretin mübarek vücudunu.

Öylesine kir çıktı ki sormayın
Her biri nah parmağım gibi.

Aman efendim bu NE kiri
Demeye kalmadı
Keselerin altında eriyip gitti
Koskoca başbakan!

Bütün maiyet erkânı yerinden fırladı:
- Nettünuz devletliyü?
Dediler tellaklara.

Tellaklar cevap Verdi:
- Biz yıkadık, keseledik.
Devletlinin kirden ibaret olduğunu
bilemedik.

Suç bizde değil.
Neyleyelim,
Kir bitti,
Başbakan elden gitti !!!
*Ümit Yaşar Oğuzcan