/* BURADAN */ /* BURAYA */

Sayfalar

03 Aralık 2008

UNUTMA, UNUTTURMA

Dünya Rakı Günü

13 Aralık Cumartesi günü oluyor. Kurban bayramı hafta sonu...
Rakıyı halen içen,
Rakıyı adam gibi içen,

Rakıyı önceleri iyi içen dostlarıma,

Daha birlikte çok rakı içeceğimiz günler olması dileği ile

Aralık ayinin ikinci Cumartesi günü 'Dünya Rakı Günü' olarak
kutlanır.

Rakıseverler birbirlerine hediye verir.

Gidip de başkalarına 'Dünya Rakı Günü diye bir şey mi var?' diye sormayın,

çok ayıplarlar.

Balığı bol, mevsimi soğuk, geceleri uzun ve

harflerinden 'rakı' yazılabilen yegane ay olan Aralık ayının ikinci

Cumartesisi Dünya Rakı Günü olarak kutlanır.

Bir kayda rastlanmamakla beraber Bekri Mustafa'nın da Aralık ayının ikinci

Cumartesi gecesi doğduğu rivayet edilir..



Bu özel gün aynı zamanda yılbaşının şenlikli bir provasıdır.

Dünya Rakı Günü, Türkiye ve Dünya sathına yayılmış, tüm

rakı severler tarafından 2006'dan beri coşkuyla kutlanır :)

Yıllar sonra tarihler böyle yazdığında,

'Ben ilk günden beri kutluyorum' deme sansınız olsun :)



'RAKININ da muhabbeti olur mu?' diyenler çıkabilir.

O meyhanelerde gördüğünüz rakı masaları aslında muhabbet, sohbet

masasıdır,



Bektaşi der ki :

Rakı ağızdan değil, kulaktan içilir.

Biz ona içki değil, dem deriz!'

RAKININ kitabini yazan Deniz Gürsoy, rakının nasıl içileceğini

değil 'Rakının nasıl içilmeyeceğini' yazmıştır. (Oğlak Yayıncılık)


Oturursun masaya, garson bir şişe rakı getirir, mezeleri sıralar,

kadehini doldurur, içersin!


HAYIR, rakı öyle içilmez...

Rakının nasıl içileceğini, ya da nasıl içilmeyeceğini bilelim.


Rakı güneş batmadan içilmez.

Rakı yalnız başına içilmez,

duvara bakılarak içilmez,

rakı keyif için içilir,

dertlenmek için içilmez,

rakı sohbet için içilir.



Rakı, sakadan, nükteden, işletmeden anlamayan bayır turplarıyla içilmez.



Rakı gürültüyle içilmez.


Rakı çabuk içilmez, içip masadan kalkılmaz.


Rakı sofrasında fazla yemek yenmez, mezelerle yetinilir.


Rakı sofrasında sigara küllüğüne zeytin çekirdeği, sıkılmış limon kabuğu
konmaz,

Rakı kadehine önce rakı, sonra su, daha sonra da buz konur;

bu sırayı bozarsanız, anason kadehin üzerine çıkar, rakının hem tadı hem

keyfi kaçar.


RAKININ ana mezeleri dışında, ekstra mezeleri de vardır,

bir de 'göz mezesi' vardır ki....tahmin ettiğiniz değil, bakin o nedir? :


Yahya Kemal, her aksam sofrasını 'kuş sütü eksik' kurdurur,

ama çoğuna el bile sürmezmiş...

Lakin sürsün, sürmesin hepsi hesaba yazıldığı için şef garson,

şaire, şimdiki deyimle 'kıyak yapmış', sofraya kırmızı turp koymamış...

Yahya Kemal gelmiş, oturmuş masaya söyle bakmış garsonu çağırmış:

'Nerede kırmızı turp?'

'Efendim dikkat ettim yemiyorsunuz da...'

'Ben sofraya konan her şeyi yemek zorunda değilim, onların bazıları

benim göz mezemdir!' demiş..


RAKI için çok şey söylenir, yazılır, ama Necip Mirkelamoğlu' nun

'Rakınamesi' de unutulur gibi değildir;


İşte bir dörtlük:

'Nükte, cinas anlayan;

Ahengi bezme uyan;

İçip zırvalamayan;

İşte onadır rakı.'

ATA'NIN C.DÜNDAR'A MEKTUBU

Utandım çocuk

Beni anlatan bir film yapmışsın .
Kızgınım, utanç içindeyim.
Sana değildir kızgınlığım. Filmdeki Mustafa'dan da utanmış değilim.
Başaramamışım, bundandır utancım.
Komutam altında, bu vatan için kanını akıtan Türk askerlerinden utandım.
"Özgürlük" demiştim, benim karakterimdir. .
"Bilim" demiştim, tek yol göstericidir.
Sen, "Karanlıktan korkardı" demişsin benim için.
Korkardım evet. Bu ulusu boğmak isteyen karanlıklardan çok korktum.
Ama insaf be çocuk, korkup da kaçmadım ya.
Söküp atmadım mı o karanlığı bu ülkenin üzerinden?
Diktatör demişsin bir de. Hiç okumadın mı çocuk?
Nerde benim nesilleri emanet ettiğim öğretmenler?
Anlatmadılar mı sana ?
Başkomutan olarak cepheden cepheye koşarken, ve bütün kararları tek başıma alabilecekken neden bir meclis kurdum ben çocuk? Böyle diktatör olur mu?
Ah be çocuğum.
Neden, nasıl düşman ettiler seni bana?
Baktım aşktan, sevgiden, aileden bahseden güzel şeyler yazmışsın bugüne kadar. Belli ki, Çalışkansın, zekisin. Kara cüppeleri ile milletin ümüğüne çökmüş olan yobazları çok iyi anlarım da çocuk, seni anlayamıyorum. Onlar zaten hiç sevmedi beni. Yüzyıllardır süren iktidarlarını çekip almıştım ellerinden. Sevmeyecekler beni elbette..
Peki sen çocuk, sen neden kol kola girdin bu kara kalplilerle?
Dedim ya, sana değil kızgınlığım.
Başaramamışım. Anlatamamışım demek ki özgürlüğün kıymetini, bağımsız bir ulusun, onurlu özgür bireyi olmanın ne büyük bir nimet olduğunu.
Yazık olmuş, onca vatan evladının kanına, onca ananın göz yaşına. Veremem ki şimdi hesabı, ne o gencecik bedenlere, ne de gözü yaşlı analara.
"Bu muydu uğruna bizi ölüme gönderdiğin vatan?" derlerse,
"bu nesiller miydi, ölen evlatlarımızın kanıyla kurduğun ülkeyi emanet ettiğin?" diye sorarlarsa
ne derim ben onlara be çocuk?
Olmadı be çocuk... olmadı.