sadece Kod yazma kutusu kodu ile görünüm
16 Nisan 2010
12 Nisan 2010
PLEVNE KAHRAMANI
1.Plevne Savaşı
Plevne küçük bir kasaba savunulması zor ve açıkta olan bir şehir olmasından dolayı Osman Paşa gelir gelmez askerleri daha dinlenmeden istihkam hazırlıklarına geceli gündüzlü bir çalışma yaparak savunma hattı oluşturdu. O zaman nın harp bilgisine göre üstün mühendislik istihkamları hazırlayarak ve yeni savunma yöntemini tarih sayfalarına yazdırdı. İstihkamlar derin ve hilal biçiminde bir biri ile bağlantılı bir şekilde ve çıkarılan toprak da başka yere taşındığından dolayı düşmanın siperleri fark etmesi imkansızdı. Savaş öncesi Osman Paşa nın ordusu Plevnede 13 000 askerden ibaretti.
7 Temuz 1877 yılında Ruslar Plevneye saldırdı Osman Paşanın ordusu toplam 13 000 askerden ibaretti. Rusların bu ilk saldırıda 8500 askeri vardı diğer güçleri muhtelif yerlerde konuşlanmıştı. Rusların bu saldırısı ilk siperlede bulunan Osman Paşa ordusundaki askerlerin geri çekilmesine neden oluyordu. Bu ricat üzerine Osman Paşa geri çekilen askerlerin gerekirse öldürülmesine ve zapt edilen siperlerin savunulmasını sonuna kadar tutulmasını emr etti. Bu emir üzerine Osman Paşa ordusu arka istihkamlardan takviye alarak Rusları püskürtmeyi başararak savunma hattını güçlendirdi.
Bu hezimet karşısında Ruslar kısa zaman içinde asker sayısını 50 000 çıkardılar 208 top ile yeniden hücuma hazırlanmaya başladılar.
Gelen takviyelerle birlikte Osman paşanın toplam asker sayısı 20 000 ciavarında idi top sayısı 58 adetti.
8 Temuz 1877 de daha fazla Güçle Ruslar yine hücuma geçtiler ancak muvafak olamadılar ve savaş alanında verdikleri 3000 ölü ile geri çekilmek zorunda kaldılar.
Bu harpte Osman Paşa ordusunun 2000 şehiti vardı.
Ruslar başarısız bir hücum neticesi birkaç günlüğüne savaşı durdurdular.
Böylece birinci Plevne muharebesi Osman Paşa ordusunun zaferiyle sonuçlandı.
Birinci Plevne zaferinden sonra Osman Paşa Rusların daha fazla güçle geleceklerini hesap ettiğinden dolayı askerlerine mola vermeden yeni savaş hazırlıklarına başladı.
Plevne nin çevresine tabyalar ve toprak istihkamlar yaptırarak mevcut istihkamları tamir ettirdi. Sofya ve Vidin e giden yolların güvenliğini sağlamak için tedbirler aldı.
Osman Paşa bir yandan bu hazırlıklarla uraşırken diğer yandan Padişahtan ilave kuvet gönderilmesi yönünde talepte bulundu. Bu taleb üzerine Osmanlı Devleti Başkomutanlığı Plevneye 10 000 asker gönderdi.
8 Temuz 1877 yenilgisi üzerine Grandük Krüdnerin Sakovski tümeni ve Skobelev süvarisi ile Plevneye ikinci bir saldırı hazırlıklarına başladılar. İkinci saldırı için General Krüdner General Schuldner’e katılarak Plevne önlerinde konuçlandılar.
2.Plevne Savaşı
18 Temuz 1877 de Ruslar Plevneye yeniden saldırıya geçti ve ikinci Plevne savaşı başladı.
Savaş bütün gün şiddetli bir şekilde devam etti bazı istihkamlardan Osman Paşa askerleri ricat etmek zorunda kaldı.
Osman Paşa gelen ilave 18 000 askeri güçü harbe sokarak Ruslara karşı taaruza geçti. Bu kanlı savaşta Ruslar önde Osman Paşa askerlerinin tüfeklerinden çıkan kurşunlarla ölmekte ve ricat etmeye çalıştıkları zaman da Osman paşanın toplarla vurduğu Ruslar ortada kapana kısılmış kalmışlardı. Ruslar perişan bir durumda bu saldırıda 8000 ölü ve 15000 yaralı verdi.
Osman Paşa ordusu yalnız 100 şehit ve 300 yaralı verdi bu hücumdan da büyük bir zaferle çıkarak Plevnenin savaş ile alınamayacığını kanıtladı.Osman Paşanın ikinci Plevne savaşı ile dünya harp sahnesine yeni tabya ve istihkam düzeni ilk defa savaş alanında uygulandı ve başarılı oldu. İkinci Plevne zaferi Osmanlıda olduğu gibi tüm dünyada büyük yankı buldu ve muhtelif halklardan taktir ve destek gördü. Plevne savaşı devam ederken Avrupada Osman Paşanın savaş stratejisi askeri ders kitaplarına girdi.
Ruslar bu ağır yenilgiden sonra artık Plevnenin savaş ile alınmasının imkansız olduğu şüphesine düştüler. Bu malübiyetten sonra Rus Çarı ikinci Aleksander bizzat ordusunun başına gelerek bütün Avrupaya ve dünyaya bu savaşı kazanacaklarını ilan ederek ve Romanya prensliğinden yardım isteyerek ordusunun asker sayısını ilave takviyelerle 100 000 askerden daha fazla topladılar ve top sayısı 232 adeti geçmişti.
3.Plevne Savaşı
Gazi Osman Paşa ordusu 30 000 civarında idi yeni saldırı hazırlıkları olması nedeniyle Osman Paşa ilave takviye birlikler gönderilmesini talep etti. Zira Plevne çok stratejik bir önem arz ettiğinden dolayı nihayi savaşın kaderi burada belli olacağı kesindi.
25 Ağustos 1877 tarihinde Ruslar ve Romenler Plevne şehrini beş gün durmaksın şiddetli top ateşine tutarak 29 Ağustos 1877 de hücuma başladılar.
Üçüncü Plevne savaşı Ruslar ve Romenler için tam bir hezimet olduRomanya prensi Tuna nın diğer tarafına orduları çekmeyi Çar II Aleksandar'a önerdi Rus Çarı çekilmeyi kabul etmedi ve ilave güçler getirdi.
29 Ağustos 1877 -11 Eylül 1877 arasında aralıksız olarak üçüncü Plevne muharebesi yapıldı. ordular birbirine girdiler. Ruslar Plevne ye üç koldan saldırarak ve tüm gücünü kullanarak Plevneyi almayı amaçlıyorlardı.
Üçüncü Plevne savaşında Osman Paşa askerleri inanılmaz kahramanlıklar gösterdiler ve hücum eden Rus ve Romen askerlerini püskürtmeyi başardılar.
Bu savaşta Ruslar ağır kayıplar verdi toplam zait 15500 asker 3 general ve 350 subay.
Osman Paşa'nın zaiatı 4000 asker şehit ve yaralıdan ibaretti.
Üçüncü Plevne zaferi de harp tarihinde önemli bir yer teşkil etmektedir. Bu zafer tüm yurtta büyük çoşku ile kutlandı.
Padişah II Abdülhamid, Osman Paşa'ya Gazilik ünvanı verdi. Daha önce talep edilen erzak ve asker yardımını da Sofya üzerinden Plevneye ulaştırdı.
Rusların ölü ve yaralı sayısı 50 000 ne ulaşmıştı. Bu nedenden dolayı artık Ruslar Plevne'nin savaşarak kazanılması imkansız olduğunu anladılar. Plevneyi bütün güçleriyle muhasara altına almayı karar verdiler.
Ruslar Plevneyi muhasaraya almak için General Totleben Rus-Romen muhasara ordusunun başına geçirdiler.
Osman Paşaya gelen erzak ve toplar istihkamlara yerleştirilerek yeni duruma göre hazırlıklar tamamlandı. Rusların kesin olarak Plevneyi muhasara altına alacakları ve bu nedenle Seraskerden acilen Plevne'den ordusunun Sofya ya çekmesini ve orada Rusları karşılamayı önerdi.
Ancak Seraskerlik bu planı kabul etmeyerek zira Plevnenin eskisinden daha önemli hale gelmesinden dolayı Plevnenin savunulmasını uygun bularak Osman Paşa ya mevzite sebat etmesi için emr etti.
Ne varki Seraskerliğe Sofya yolunun açık tutulacağını vaat eden Şefket Paşa verdiği sözü tutamayarak Sofya yolu da Ruslar tarafından tutularak Plevne tam bir muhasara altında kaldı.
Artık Osman Paşa nın Plevneden çekilme imkanı da kalmamıştır.
Muhasarayı kaldırmak ancak kuvettli bir takviye orduyla mümkündü. Gelen yardımlar da Plevneye ulaşmadığından dolayı Osman Paşa Plevnede ordusuyla tek başına yardımsız vaziyette kaldı. GAZİ OSMAN PAŞA :
Türk tarihinde adına marş besteleten üstün şavaş teknikleriyle hala kendisinden bahsettirebilen bir kaç komutan arasındadır. Doksanüç Harbi diye meşhur olan, Osmanlı-Rus Savaşında (1877-1878) Plevne cephesinin ünlü kumandanı.
1832’de Tokat’ta doğdu. Beşiktaş’taki Askerî Rüşdiyede ve Kuleli Askerî İdâdîsinde (lisesinde) okudu. Harbiye’yi yirmi yaşında ikincilikle bitirdi. Harp Akademisine girdi. Akademi’yi bitirmeden, Kırım Savaşının çıkması üzerine Tuna cephesine gönderildi. Burada dört yıl kalarak, teğmenliğe yükseldi. Savaşın sonunda yüzbaşı oldu. 1856’da Akademi’ye devâm ederek tahsilini tamamladı. Genel Kurmay Başkanlığında çalıştı. Anadolu’nun haritasını çıkarma göreviyle Bursa’ya gönderildi. Teselya’da, Yenişehir’de ve Cebel-i Lübnan’da görev aldı. Girit isyânlarının başlaması üzerine Girit’e tâyin edildi. 1866’da Girit’teki çalışmaları ile Serdâr-ı ekrem Ömer Paşa'nın takdirini kazandı. Miralay (albay) oldu ve Yemen’e gönderildi. Arkasından Paşa rütbesiyle Rumeli’de bulunan Beşinci Ordu Manastır Fırka (tümen) Kumandanlığına tâyin edildi (1875). Buradaki çalışmaları takdir edilerek, birinci ferik (korgeneral) oldu. Sırp isyânları başlayınca emrindeki birliklerle İzver tepelerini ve Zayçar kasabasını zaptetti. Sırp ordusunu yendi ve müşir (mareşal) oldu (l876).
Gâzi Osman Paşa'yı bütün dünyâya tanıtan, (1877-1878) Osmanlı-Rus Harbindeki savunma, gayret ve kahramanlıklarıdır. Bu harpte, Plevne cephesindeki müdâfaası ile dünyâ harp târihine yeni prensipler getirdi.
Gâzi Osman Paşa, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı başladığı sırada Vidin ve Rahova bölgelerinin korunmasıyla vazifeliydi. Tuna’yı geçerek savaşın düşman topraklarında yapılmasını teklif ettiyse de, buna izin verilmedi. Rusların Berkofça Dağlarını aşmaya başlamasından sonra Osman Paşaya hareket emri verildi. Osman Paşa, kumandasındaki kuvvetlerle Plevne önlerine geldi. Rusların elinde bulunan şehri ele geçirerek, savunma için gerekli tedbirleri aldı. Ruslar Pelevne’ye karşı saldırıya geçti. Osman Paşa, Rusların bu ilk saldırısını, bir karşı taarruzla Osma Suyunun öte yakasına atarak bertaraf etti (20 Temmuz 1877).
Ruslar, 30 Temmuz'da tekrar bir saldırıya geçtiler ve yapılan kanlı savaşlardan sonra geri çekildiler. Bunun üzerine Rus Çarı, Osman Paşaya karşı Romen ordusundan yardım istedi. Rus Çarı, Romanya Prensi Birinci Karol’e yardım için şu târihî telgrafı çekti.
“İmdâdımıza gel! İstediğin gibi, istediğin yerden, dilediğin şartlarla Tuna’yı geç! Acele Plevne’de yardımımıza yetiş! Türkler bizi mahvediyorlar! Hıristiyanlık, dâvâsını kaybetmek üzeredir!”
Bu yardım talebi üzerine, Romenler elli bin kişilik bir orduyla Plevne’de Ruslar'a yardıma koştu. 11 Eylüld'e Rus-Romen birleşik ordusu, tekrar Plevne’ye doğru taarruza geçti. On iki saat süren büyük Rus taarruzu, düşmanın, kesin mağlûbiyetiyle neticelendi. Böylece Osman Paşa, üçüncü Plevne Savaşını da kazandı (11 Eylül 1878). Gâzi unvânını aldı.
Daha büyük kuvvetlerle kuşatmaya devâm eden Ruslar, Plevne’nin teslimini istediler. Gâzi Osman Paşa, bu teklifi reddetti. Hiçbir yerden yardım gelmeyen Plevne’de yiyecek, yakacak ve ilâç sıkıntısı başlamıştı. Bu durum karşısında Gâzi Osman Paşa, bir huruç (çıkış) harekâtı yaparak, Plevne’den çıkmaya karar verdi. Bu kararı öğrenen Plevne ahâlisi, ileri gelenleri Osman Paşaya ricâcı gönderdiler; “Eğer asker Plevne’den çıkarsa, sivil halk içindeki Bulgarlar, bizlere çok zarar verir. Müsâade ediniz biz Müslüman ahâli de Plevne’den çıkalım” şeklindeki teklif üzerine Bulgar halkının ileri gelenlerini çağıran Osman Paşa, onlardan Müslümanlara zarar vermeyeceklerine dâir söz aldı. Buna rağmen Müslümanlar; “Biz de sizlerle gelelim.” diye çok yalvardılar. Osman Paşa, kimseyi kırmamaya dikkat ederdi. “Biz askerî usûllerle harekât yaparız. Sizler bize ayak uyduramazsınız” dediyse de, halkın istekleri çok acındıracak durumda olduğundan istemeyerek râzı oldu.
Huruç harekâtının yapılacağı sabah, halkın araba, kağnı ve hayvanları ile askerin intikal yoluna askerden önce, geceden dizilmiş olduğu görüldü. Plevne yollarında tam bir hengâme oldu, yollar kapanmıştı. İşte bu esnâda Rus topçusu ateşe başladı. Nice çoluk çocuk, kadın-kız bu ateş altında şehid oldu. Halkın bu aceleciliği aynı zamanda harekâtı da ifşâ etmişti. Zâten küçük bir kasaba olan Plevne yollarında yayaların bile geçmesi zorlaşmıştı. Plevne’yi kuşatan Rus ordusuna karşı asker “Allah Allah” sesleri arasında hücûma geçti. Sayı ve silâhça kendilerinden kat kat fazla olan düşman ordusunun birinci hattını kahramanca yardı. Ancak Ruslar, asker ve silâh çokluğunun yanında, ayrıca devamlı takviye alıyordu. Bu çıkış harekâtı sırasında Gâzi Osman Paşa'nın atı isâbet alarak öldü. Kendisi de bacağından ağır yaralandı. Açlık, hastalık, yardımın gelmemesi ve maiyetinde her türlü fedâkârlığı gösteren askerin harcanmaması düşünceleri, Gâzi Osman Paşa'yı teslime mecbur etti. Yarası, Vizsuyu kenarında bir evde sarılırken, Rus generali Ganetski tarafından esir alındı. Az sonra Rus Başkumandanı Grandük Nikola, askerî tören yaptırarak, askerlik ve esirlik kâidelerine aykırı olmasına rağmen, Osman Paşa'nın kılıcını iâde etti. Heyecan ve samimiyetle takdir ve parlak savunmasından dolayı tebriklerini bildirdi. Azamî hürmet göstermeye çalışan Nikola, Osman Paşaya:
“Şu anda yeryüzünde bu kılıcı şerefle taşımaya hakkı olan tek insan sizsiniz” demekten kendini alamadı.
Kısa bir süre sonra Rus Çarının bulunduğu karargâha getirilen Osman Paşa, Çar tarafından da tebrik edildi. Rusya’ya trenle götürülen Osman Paşa, trende Rus subaylarıyla harp ve askerlik üzerine Fransızca sohbetler etti. Rusya’ya varışında, ülke içinde istediği yere gidebileceği bildirildi. Gâzi Osman Paşa, bâzı Türk illerini gezdi. Her gittiği şehirde devlet reislerine yapılan merâsimle karşılanıp uğurlandı.
Gâzi Osman Paşa, bir müddet sonra Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın teşebbüsleri neticesinde Rusya’dan İstanbul’a döndü. İstanbul’a gelişte halk tarafından büyük sevgi ile karşılandı. Sultan İkinci Abdülhamid Han, göz yaşları içinde alnından öptü ve kendisine; “Sen benim yüzümü bu dünyâda ak ettiğin gibi, Allah da senin yüzünü iki cihânda ak etsin” diye duâ etti. Serasker oldu. Yedi yıl bu görevde kaldıktan sonra Sultan İkinci Abdülhamid Han tarafından Mâbeyn Müşiri (Saray Mareşalliği) görevine getirildi.
Ölünceye kadar bu görevde kaldı. Törenlerde, Pâdişâhın arabasında ve ona karşı otururdu. 1900’de 68 yaşında vefât etti. Kabri, Fâtih Câmii avlusundadır. Türbesini, onu çok seven Sultan İkinci Abdülhamid Han yaptırmıştır.
Gâzi Osman Paşa, temiz ahlâkı, kahramanlığı, samîmî Müslümanlığı ve devlete olan bağlılığı ile günümüze kadar sevgi ile anılmıştır. Adına yazılan Plevne veya Gâzi Osman Paşa Marşı hâlâ söylenmektedir.
Plevne Savaşı’nı esas alan bir Rus Filmi
GÂZİ OSMAN PAŞA MARŞI
Tuna Nehri akmam diyor,
Etrâfımı yıkmam diyor,
Şânı büyük Osman Paşa,
Plevne’den çıkmam diyor.
Karadeniz akmam dedi.
Ben Tuna’ya bakmam dedi.
Yüz bin Moskof gelmiş olsa,
Osman Paşa korkmam dedi.
Kılıcını vurdu taşa,
Taş yarıldı baştan başa,
Şânı büyük Osman Paşa,
Askerinle binler yaşa.
Düşman Tuna’yı atladı,
Karakolları yokladı.
Osman Paşanın emrinde,
Beş bin top birden patladı.
Üstte Plevne savaşlarını anlatan panoramik resimlerin bulunduğu müze binası
10 Nisan 2010
SEYFİ BABA
SEYFİ BABA
Geçen akşam eve geldim. Dediler:
- Seyfi Baba Hastalanmış, yatıyormuş.
- Nesi varmış acaba?
- Bilmeyiz, oğlu haber verdi geçerken bu sabah.
- Keşki ben evde olaydım... Esef ettim, vah vah!
Bir fener yok mu, verin... Nerde sopam? Kız çabuk ol!
Gecikirsem kalırım beklemeyin... Zîrâ yol
Hem uzun, hem de bataktır...
- Daha a'lâ, kalınız
Teyzeniz geldi, bu akşam, değiliz biz yalınız.
Sopa sağ elde, kırık camlı fener sol elde;
Boşanan yağmur iliklerde, çamur tâ belde.
Hani, çoktan gömülen kaldırımın, hortlayarak;
"Gel!" diyen taşları kurtarmasa, insan batacak.
Saksağanlar gibi sektikçe birinden birine,
Boğuyordum! müteveffâyı bütün âferine.
Sormayın derdimi, bitmez mi o taşlar, giderek,
Düştü artık bize göllerde pekâlâ yüzmek!
Yakamozlar saçarak her tarafından fenerim,
Çifte sandal, yüzüyorduk, o yüzer, ben yüzerim!
Çok mu yüzdük bilemem, toprağı bulduk neyse;
Fenerim başladı etrâfını tektük hisse.
Vâkıâ ben de yoruldum, o fakat pek yorgun...
Bakıyordum daha mahmurluğu üstünde onun:
Kâh olur, kör gibi çarpar sıvasız bir duvara;
Kâh olur, mürde şuâ'âtı düşer bir mezara;
Kâh bir sakfı çökük hânenin altında koşar;
Kâh bir ma'bed-i fersûdenin üstünden aşar;
Vakt olur pek sapa yerlerde, bakarsın, dolaşır;
Sonra en korkulu eşhâsa çekinmez, sataşır;
Gecenin sütre-i yeldâsını çekmiş, uryan,
Sokulup bir saçağın altına gûyâ uyuyan
Hânüman yoksulu binlerce sefilân-ı beşer;
Sesi dinmiş yuvalar, hâke serilmiş evler;
Kocasından boşanan bir sürü bîçâre karı;
O kopan râbıtanın, darmadağın yavruları;
Zulmetin, yer yer, içinden kabaran mezbeleler:
Evi sırtında, sokaklarda gezen âileler!
Gece rehzen, sabah olmaz mı bakarsın, sâil!
Serserî, derbeder, âvâre, harâmî, kaatil...
Böyle kaç manzara gördüyse bizim kör kandil
Bana göstermeli bir kerre... Niçin? Belli değil!
Ya o bîçâre de râhmet suyu nûş eyliyerek,
Hatm-i enfâs edivermez mi hemen "cız!" diyerek?
O zaman sâmi'anın, lâmisenin sevkıyle
Yürüyen körlere döndüm, o ne dehşetti hele!
Sopam artık bana hem göz, hem ayak, hem eldi...
Ne yalan söyliyeyim kalbime haşyet geldi.
Hele yâ Rabbi şükür, karşıdan üç tâne fener
Geçiyor... Sapmıyarak doğru yürürlerse eğer,
Giderim arkalarından... Yolu buldum zâten.
Yolu buldum, diyorum, gelmiş iken hâlâ ben!
İşte karşımda bizim yâr-ı kadîmin yurdu.
Bakalım var mı ışık? Yoksa muhakkak uyudu.
Kapının orta yerinden ucu değnekli bir ip
Sarkıtılmış olacak, bir onu bulsam da çekip
Açıversem... İyi amma kapı zâten aralık...
Gâlibâ bir çıkan olmuş... Neme lâzım, artık
Girerim ben diyerek kendimi attım içeri,
Ayağımdan çıkarıp lâstiği geçtim ileri.
Sağa döndüm, azıcık gitmeden üç beş basamak
Merdiven geldi ki zorcaydı biraz tırmanmak!
Sola döndüm, odanın eski şayak perdesini,
Aralarken kulağım duydu fakîrin sesini:
- Nerde kaldın? Beni hiç yoklamadın evlâdım!
Haklısın, bende kabâhat ki haber yollamadım.
Bilirim çoktur işin, sonra bizim yol pek uzun...
Hele dinlen azıcık anlaşılan yorgunsun.
Bereket versin ateş koydu demin komşu kadın...
Üşüyorsan eşiver mangalı, eş eş de ısın.
Odanın loşluğu kasvet veriyor pek, baktım
Şu fener yansa, deyip bir kutu kibrit çaktım.
Hele son kibriti tuttum da yakından yüzüne,
Sürme çekmiş gibi nûr indi mumun kör gözüne!
O zaman nîm açılıp perde-i zulmet, nâgâh,
Gördü bir sahne-i üryân-ı sefâlet ki nigâh,
Şâir olsam yine tasvîri otur bence muhâl:
O perîşanlığı derpîş edemez çünkü hayâl!
Çekerek dizlerinin üstüne bir eski aba,
Sürünüp mangala yaklaştı bizim Seyfı Baba.
- Ihlamur verdi demin komşu... Bulaydık, şunu, bir...
- Sen otur, ben ararım...
- Olsa içerdik, iyidir...
Aha buldum, aramak istemez oğlum, gitme...
Ben de bir karnı geniş cezve geçirdim elime,
Başladım kaynatarak vemeye fincan fincan,
Azıcık geldi bizim ihtiyarın benzine kan.
- Şimdi anlat bakalım, neydi senin hastalığın?
Nezle oldun sanırım, çünkü bu kış pek salgın.
- Mehmed Ağ'nın evi akmış. Onu aktarmak için
Dama çıktım, soğuk aldım, oluyor on beş gün.
Ne işin var kiremitlerde a sersem desene!
İhtiyarlık mı nedir, şaşkınım oğlum bu sene.
Hadi aktamıyayım... Kim getirir ekmeğimi?
Oturup kör gibi, nâmerde el açmak iyi mi?
Kim kazanmazsa bu dünyâda bir ekmek parası:
Dostunun yüz karası; düşmanının maskarası!
Yoksa yetmiş beşi geçmiş bir adam iç yapamaz;
Ona ancak yapacak: Beş vakit abdestle namaz.
Hastalandım, bakacak kimseciğim yok; Osman
Gece gündüz koşuyor iş diye, bilmem ne zaman
Eli ekmek tutacak? İşte saat belki de üç
Görüyorsun daha gelmez... Yalınızlık pek güç.
Ba'zı bir hafta geçer, uğrayan olmaz yanıma;
Kimsesizlik bu sefer tak dedi artık canıma!
- Seni bir terleteyim sımsıkı örtüp bu gece!
Açılırsın, sanırım, terlemiş olsan iyice.
İhtiyar terliyedursun gömülüp yorganına...
Atarak ben de geniş bir kebe mangal yanına,
Başladım uyku teharrîsine, lâkin ne gezer!
Sızmışım bir aralık neyse yorulmuş da meğer.
Ortalık açmış, uyandım. Dedim, artık gideyim,
Önce amma şu fakîr âdemi memnûn edeyim.
Bir de baktım ki: Tek onluk bile yokmuş kesede;
Mühürüm boynunu bükmüş duruyormuş sâde!
O zaman koptu içimden şu tehassür ebedî:
Ya hamiyyetsiz olaydım, ya param olsa idi!
MEHMET AKİF ERSOY
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)