/* BURADAN */ /* BURAYA */

Sayfalar

03 Ekim 2016

İVRİZLİ YILLARIM




İVRİZLİ YILLARIM 

Ana kucağından kopup geldiğim
Ereğli İstasyon Caddesinde
Bir at arabası üzerinde
Kucağımızda yarım ekmek
Elimizde birer "kelle"
Acemi üç beş arkadaşla
Koyulmuştuk İvriz yoluna
Çerkez köy yakınlarında
Bir küçük köprüyü geçince hemen
Alıç ağaçlarının kınalı dalları üstünden
Kırmızı kiremitleri
Allı morlu evleriyle görünen
Sevdiğim özendiğim
Hamuruyla yoğrulduğum
Yeni dünyamdı benim
Ayak seslerini uzaktan bildiğimiz
Saçları arslan ve kısrak yelesi
Ana ve bacıyla özdeş
Arkadaşla arkadaş
Günboyu hapsinde kaldığımız
Öğretmenlerimin okulu
Çıkış noktam, doğum yerim benim
Çocukluğumu düşlüyorum yıllardır
Çakıllı sahalarında
Çaput top oynadığım
Ağlayıp sızladığım
Ana özlemine kucak attığım yılları
Acılarımı içimde saklayıp
Korkularımı söküp attığım
İki büklüm yatıp
Koynumda ellerim
Dizlerinde sıcak nefesim
Düşlere daldığım yıllar
Bir dağ başında ne varsa
Kaysı bahçelerinde
Ekmek fırınlarında
Kantin arkalarında
Acıyı tatlıyı
Korkuyla paylaştığım yıllar
Havuz başında banklar
Banklara oturmuş arkadaşlar
Balkonlarına çıkan
Parlak beton merdivenlerindeki
Göz ucuyla baktığımız kızlar
Körpe göğüslerimizi saran
O ince sızılar
Çöplüklerinde tilki sürüsü
At kuyruğunda uçuşan
Serçelerle kargalar
Kümesli derelerinde
Dört telli mandolin sesleri
Tadına varamadığım
Dokunamadığım anılar
Kum fırtınasıyla gelen karanlık
Devrilen ağaçlar telefon direkleri
Çatılarda kiremit
Duvar diplerinde ayak sesleri
Göz kararına yollar
El yordamıyla toplanan kaşık çatallar
Zifiri karanlıkta
Elden ele dolaşan sigaralar
Yayları kopmuş ranzalar
Ranzaların altında kirli çoraplar
Camlarda zemheri soğuğu
Buz tutmuş borular
Kendi halinde çaresiz
Günahsız gecelerim
Toroslar' ın eteğindeki kızıl güneş
Akşam serinliğinde tören alanı
Titreyen omuzlar
Bayrağa dikilmiş inançlı gözler
Bir düdük sesine verilen kulaklar
Gladiçyalar ve iğde ağaçları
Bacaları tüten
Perdeleri ışık sarısı sımsıcak evler
Geceler yok mu ıssız geceler
Yorgun ve bitkin
Aç ve açıkta geçirdiğimiz
Bir düş çılgınlığında unuturken her şeyi
Karyola demirinde
Beynimi tırmalayan anahtar sesler
Revir kapısına uzanan çiçekli yol
Hamam önünde armut ağaçları
Pencere başlarında dört gözlü bakışlar
Güneşte beyaz çarşaf
Tozlu yataklar
Uzaktan gelen davul ve keman sesleri
Burnumun direğini sızlatan anılar
Dokunamadığım aşklar
Beton sahalarında alın terim
Dizlerimin derisi var
Akasya kokularını düşkünlüğüm
O yıllardan kaldı
Acılara dayanma gücüm, tutkularım
Sevda türkülerim
Hep o dağ başıyla övündüğüm
Çiftlik yollarında elma kokusu
Bele sarılmış kılıflar
Koruk şeftaliler
Taş armutlar
Bir tek kuru sıkıya
Yüreğimiz ağzımızda
Dörtnala koştuğumuz dikenli tarlalar
Korkularım acılarım
Geceyle gündüz arasında
Kömür sobalarında tost ekmek
Tahta bavullarda üzüm kurusu
Delik ceplerimiz bomboş
Bir beyaz sinema perdesinin
Önü ve arkasında
Çoluk çocuk
Genç yaşlı kim varsa
Müdür beyle müstahdem arasında
Staj yollarında gençlik türküsü
Bereketli topraklarda
İvriz, Zanapa, Sarıca
Toroslara yaslanmış
Dereköy, Durlaz, Gaybi
Önümüzde kurufasulye, nohutlu pilav
Sigara dumanında kurulan hayaller
Çeşme başlarında köy kızları
Hele boşa giden emekler
Galip amca, karabiber
Ali Osman' la karısı Cennet
Sütçü topal Ali
Salih Usta, Sıhhiye mehmet
Ölümü yakıştıramadığım
Demiroğlu, Salih Ziya, Gülten hanım
Ve nice öğretmen
Koyun çayırında "1 Mayıs"
Çakıllı derelerinde kar suyu
Buram buram yarpuz kokusu bağlar
Uçuşan etekler çınlayan sesler
Emekçiler kazan başında yorgun
Çocuksu dünyamda duygulardan eser yok
Deli dolu akan gençlik çağım
Sular gibi durulur mu bilmem
1964 yazında bıraktım İvriz' i ben
Şimdi bakıyorum da geriye
Meğer onlarca yıl geçmiş üstünden
Ne baharlar, ne yazlar, ne kışlar gördük biz
Tüylerimiz diken diken ürperirken eskiden
Bir sıcak güneşe hasret
Duvar diplerinde dört gözle beklerken
Olup bitenlerden habersiz
Binlerce kere doğup doğup batmış tepemizden
Yetmiş yaşındayım bugün ben
Bir yaz yağmuru gibi gelip geçti yıllar
Tatlı bir serinlik bırakarak
Tam altmış yıllık bir sevdadır
Usanmadan anlatıp durduğum
Ne diyarlar gördüm
Ne mevsimler yaşadım
Yüzbinlerce insan tanıdım
Yüzü yüze benzemez
Sevdim sevildim
Koşa koşa koştum, yoruldum
Dolu dizgin bir at misali
Seninle doğduk ya İvriz
Hep sana şükran besleriz...
                                                FİKRET ÜNLÜ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder